Albina uyandığında üstünde bir cübbe, alnında küçük kar kütlesi vardı. Alnındakini aldı ve kenara koydu. Çok yorgun hissediyordu. Fazla uyumuş olmalıydı. Neler olduğu üzerinde biraz düşündü. Olanları kafasında oturtunca hızla doğruldu. Etrafına baktı. Tabias ve Ranya uyuyordu. Janoel ise dikkatle mağaranın girişini izliyordu.
Albina Janoel'in cübbesinin olmadığını gördüğünde üstündekinin onun olduğunu anladı. Vücudunun çoğu yerinde siyah şekiller vardı. Sırtındaki büyük çizime baktı. Tüm sırtını kaplayan bir ağaçtı. Dalları omuzlarından boynuna doğru uzanıyordu. Janoel Albina'ya döndüğünde göğsüne kadar çizildiğini gördü. Janoel meraklı bakışlarını anlayabiliyordu. Hiçbir şey bilmediği açıktı. "Nasılsın?"
"Sanırım iyiyim."
"İki gündür uyuyorsun."
"Neler oldu?"
"Her şey aynı. Ama katiller etrafta dolaşıyor. Seni arıyorlar. En büyük amaç da buydu. Anton seni yakalamaya geldi."
"Sahilde biri beni öldürmeye çalıştı. Amaçlarının yakalamak olduğunu sanmıyorum."
"Seni öldürmek isteselerdi şu an ölmüştün. Katiller ıskalamaz."
"Kim olduğumu biliyorlar mı?"
"Hayır. Anton seni kraliçenin torunu olduğunu söyledi. Rehin almak için istendiğini zannediyorlar."
Albina yavaşça ayağa kalktı ve Janoel'in yanına gitti. Bakışları sırtındaydı. Daha önce bu ağacı görmüştü. Bu sarayın duvarına çizilmiş ağaçtı. "Vücudundakiler ne?"
"Katillerin geleneği. Birbirimizi öldüremiyoruz ama savaşmaya aşığız. Sürekli devam eden turnuvalarda kazandığın kadar boyayla vücuduna şekiller çizilir."
"Kalıcı mı?"
"Çok değil. Sürekli yenilerini çizmen gerekir. Bunun için de sürekli turnuvalar düzenlenir."
Sert rüzgar mağaraya doğru esince dikkatler dışarı kaydı. Dışarısı karla kaplıydı. Soğuk rüzgarlar gürültüyle esiyordu. Albina üstündeki cüppeye daha sıkı sarıldı. "Dejhcal çocukları buldu mu?"
"Bilmiyorum."
"Artık çocuk da değillerdir zaten."
Janoel Albina'nın yorgun yüzünde bir şeyler aradı. "Kaç senedir oradan oraya sürükleniyorsun?"
"Yaklaşık dört senedir."
"Çok olmamış."
"Evet ama o kadar uzun geldi ki."
Albina'nın karnı guruldadığında eli karnına gitti. Çok açtı. Susamıştı.
"Ben yiyecek bir şeyler bulayım."
Albina Janoel'i durdurdu. "Bizden misin?"
Albina Janoel'in kalbini dinlemeye başladı. İnsanlara inanma sorunu vardı. Güvenini çok kişi sarsmıştı ve savaştaydı. Bu yüzden kimseye inanmamak en iyisiydi. Bunu Hava Albina'ya çok güzel bir şekilde öğretmişti.
Janoel Albina'yı anlıyordu. Yavaşça başını salladı. "Biz süregelen bu sözü tutacağız ama bu sadece senin için geçerli. Önüme çıkan kişi sen olmadıktan sonra durmam."
Albina başını salladı. Doğruları söylemişti. "Dikkat et."
"Benim onlardan bir farkım yok. Bana bir şey yapamazlar. Bizim aramızda kan akmaz, istesek de."
Janoel çantasını alıp dışarıya çıktığında Albina bir kenara oturdu. Ne yapacağını düşünmeye başladı. Akrepol'e geri dönmeliydi. Ama önce kadehi almalıydı. Bunun için de saraya girmek zorundaydı. Kadehi alacak ve yola çıkacaktı. Peki Rodrigo? dedi içinden.
Onu buraya çağırdın.Her şeyden önce saraya girmeliydi. Arkasına yaslandı. Mağaranın içi büyük ve sıcacıktı. Girişin önünü kaplayan sarmaşıklar hem ışığı hem de soğuğu az da olsa önlüyor ve mağarayı saklıyordu. İçeriye süzülen küçük kar tanelerinden biri Albina'nın yanına kadar geldi. Albina elini uzatıp karın avucunun içinde erimesini izledi. Ardından dışarıya baktı. Görüşünü yakınlaştırıp kar tanelerini izlemeye başladı. Öyle güzel ve kendine has şekilleri vardı ki Albina ilk defa yağan karı hayranlıkla izledi. Eskiden sürekli karın hüküm sürdüğü evinde yaşarken beyaza ve soğuğa duyduğu öfkeyi hatırladı. Şimdi ise ona yardım ediyordu.
Albina havada asılı kalan elini indirip yumruğunu sıktı. Bir plan yapmalıydı. Orada sıkışıp kalamazdı.
Albina Ranya'nın kafasını kaldırdığını görünce gülümsedi. Ranya bir süre kendine gelmeyi bekledi. "Bizi endişelendirdin. Sayıklayıp durdun."
"Ne dedim?"
"Loras. Tek söylediğin buydu."
Albina hastayken gördüğü şeyleri hatırladı. Sanki hastalığı ile birlikte direnmekte olan yaraları kanamıştı. Kanlar içinde kalmıştı. Yaralarını nasıl iyileştireceğini bilmiyordu. Sadece unutmaya çalışıyordu. Çok kişiyi kaybetmişti.
O sırada içeriye hızla Janoel girdi. "Saraya gitmeliyiz!"
Tobias sesle uyandı. "Ne oldu?"
"Katiller... Sarayın girişini bulduğunu söylüyor."
Albina başını sallamaya başladı. Onu ciddiye almamıştı. "Tuzak olabilir. Hava bunu düşünmüştür."
"Düşünmemiş de olabilir. Onları uyarmamız lazım. Onlardan önce haber ulaştırmalıyız." Tobias yavaşça ayağa kalktı. "Albina daha iyileşmedi. Açız ve dışarıda dondurucu bir soğuk var. Oraya varamadan ölürüz."
Janoel bir süre durdu ve Albina'ya baktı. Gözlerinde kararsızlık vardı. "Gerek kalmayabilir." Albina Janoel'in çantasından çıkardığı kitaba odaklandı. Yavaşça ve kararsızlıkla uzattı. Albina kitabı eline aldı ve üstünde yazanı okudu; Büyük Büyüler Kitabı.
Albina kitabı bir süre inceledi. Kalın ve eski bi kitaptı. Deri cildine işlenmiş simgeler vardı ama hiçbirinden anlam çıkaramamıştı. "Bununla ne yapacağım?"
"Sen büyücüsün. Hava ile iletişim kurmanın bir yolu var. Son sayfayı aç."
Albina Janoel'in dediğini yaptı ve kitabın son sayfasını açtı. İçinde bir sürü karalamalarla şekiller, notlar vardı. Albina elini sayfanın üstünde dolaştırdı ve incelemeye başladı. Bir elin etrafında dalgalı çizgiler vardı. "Bu da ne?"
Janoel biraz durdu. "Önünde iki seçenek var. Ya saraya ulaşmanın ve içeriye girmenin bir yolunu buluruz ya da bu büyüyü yaparsın ama bedel ödersin. Tehlikeli, güçlü ve ağır bir büyü."
Albina incelemeye devam etti. Zihinsel iletişim... Albina durdu. Elin etrafındaki dalgalı çizgiler ateşti. "Bu büyüyü biliyorum." Rodrigo'nun görüntüleri gözünün önünde canlanır gibi oldu. Çektiği acıyı hatırladı. Ateşten etkilenmeyen biri olarak sadece zihinsel acıyla mahvolmuştu. Albina ise elini ateşe soktuğu an derisi yanmaya başlayacaktı. Albina anında kitabı kapadı. Bunu yapabilir miydi bilmiyordu. O kadar güçlü müydü? Peki ne uğrunaydı?
Hava yenilmez biriydi. Zeki ve güçlüydü. Ona uyarmanın bir anlamı yoktu ama küçücük bir ihtimal bile olsa yenilmesine izin veremezdi. Bunu yapmalıydı. Ama nereli ağır olacaktı. Eğer Rodrigo yaptığı şeyi öğrenirse ona ne kadar kızacağını düşündü. Ne diyeceğini tahmin ediyordu; Beni ne hale getirdi kendin gördün! Nasıl yaparsın?
Rodrigo ülkesi için bunu yapmıştı ve hala bedelini ödüyordu. Albina ise bedel ödemeye hazır mıydı bilmiyordu. Başka seçenek aradı ama saraya gitmenin imkanı yoktu. Bırak gitmeyi oraya ulaşamazlardı bile. Albina Janoel'e baktı. O da büyünün nasıl işlediğini biliyordu. Bunu gözlerinde görüyordu. Yapmamasını istiyordu ama başka çare göremiyordu o da. Albina kararını vermişti. "Bana ateş lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...