Albina mağaranın hemen girişinde yakılan ateşe bakıyordu. O zamana kadar ruhundan sürekli bir şeyler kopmuş, parçalanmıştı. Şimdi ise parçalanmış olan ruhunu tuzla buz edecekti. Bunu da parçaları birbirine çarparak yapacaktı. Acılar birbirini besleyecek ve kıracaktı. Acıyı tümüyle hissedecek, izini ömrü boyunca çekecekti. Bunu yapmak istiyordu ama sonuçları onu korkutuyordu.
Kendini hazır hissedene kadar ayakta öylece bekledi. Kar kazılmış ve mağaranın girişine dizilen odunlar zorlukla yakılmıştı. Kar rüzgarı engelliyordu. Ateş yanıyordu. Albina diz çöktü. Titreyen elini ateşe doğru uzattı. Soğuk hava ile kolu uyuşurken ateşe yaklaşan parmakları yanmaya ve canını yakmaya başlamıştı. Ne kadar dayanacağını kestiremiyordu. Elini hızla geri çekmemek için tüm iradesi ile direniyordu. Gözlerini kapattı. Hava'ya odaklandı. Eli ateşe daha fazla yaklaşırken inledi. Durdu. Hadi dedi içinden.
Yap şunu.Derin bir nefes aldı ve elini ateşin içine soktu. Kolunu kaplayan ateşle yumruğunu sıktı. Tüm vücudu kasılmıştı ve acıyla dişlerini sıkıyor, titriyordu. Bağıracakken Ranya eliyle Albina'nın ağzını kapattı. Katiller onları bulabilirdi. Albina boğuk çıkan çığlıkları ile hüngür hüngür ağlamaya başladı. Daha fazla dayanabileceğini sanmıyordu. Amacını düşündü. Devam et dedi kendine.
Acına değsin.Çığlık atmayı kesti. Yerini küçük iniltilere bıraktı. Ranya elini çektiği zaman ateşe ve Hava'ya odaklandı. Ateşte değişik görüntüler görüyordu. Başına saplanan acıyla büyüyü doğru yaptığını anladı. Hızla ve titreyen sesi ile konuşmaya başladı. "Hava katiller sarayın girişini bulduğunu söylüyor. Sarayı güvenceye al." Albina elini çekecekken Hava'nın ateşte görüntüsünü gördü, konuşuyordu. Yarın sabah soğuk havayı keseceğim. Sarayın arka tarafına gel. Sana işaret göndereceğim.
Albina hızla elini çekti ve karın içine soktu. Diğer eli ile ağzını kapatırken acı ile bağırdı. Çektiği acının tarifi yoktu. Ölmüş olmayı diliyordu. Artık bu acının son bulması için her şeyi yapardı. Bağırdıkça başının içinde olan ağrı daha fazla atıyordu. Hıçkırıklarıyla gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu. Başına birden öyle bir ağrı saplandı ki acı içinde bayıldı.
∆∆∆
Albina gözlerini açtığında net olmayan yüzler gördü. Kim olduklarını tahmin etmek zor değildi. Albina elinin acısını fark ettiği an inledi. Sargılıydı. Yanan derisinin küçük bir kısmını görebiliyordu. Berbat göründüğüne emindi. Albina uzaklardan bir ses duyduğunda kafasını çevirdi. Kendisini sessizce izleyen Ranya, Tobias ya da Janoel değildi sesin sahibi. Hiçlikten geliyordu ama oradaydı. Tekrar duyduğunda daha netti: "Beni kandırdın, beni kandırdın, beni kandırdın..."
Albina sesin zihninden geldiğini fark ettiğinde durdu. Rodrigo'nun yaşadıklarını biliyordu. Dinlemeye devam etti. "Seni sevmiştim." Bu Loras'tı.
Albina yavaşça doğrulup ayağa kalktı. İçeriye süzülen ışık hareket ediyordu. Kendisine yaklaşıp etrafında tur attı. Karşına geçip beden bulduğunda babasını ve Anton'u gördü. Anton'un elindeki kılıç babasının boynuna indi ve sıçrayan kan yüzüne sıçradı. Albina gözlerini kapattı. Dayanamıyordu. "Ne zamandır baygınım?"
"Birkaç saattir."
Albina mağaraya bakarken korkuyordu. Görmek istemiyordu. Hiçbir şey duymak istemiyordu. Mağaranın kapısına korkuyla baktı. Mağaranın girişinde ışık yoktu. Aksine zifiri karanlıktı. Gerçek ve düş arasında artık ince bi çizgi vardı. "Hava normale dönecek. Sarayın arka tarafına gideceğiz."
Herkes anladığını belirtircesine bakarken Albina'nın bileğini biri kavradı. Albina irkilirken elin sahibini göremedi. Janoel Albina'nın yanına gitti ve bileklerini sıkıca tuttu. "Geçti."
Albina başını iki yana sallarken ağlamaya başladı. Janoel'in arkasından Loras Albina'ya bakıyordu. Gözlerinde öfke vardı. Loras'ı hiç böyle gördüğünü hatırlamıyordu. "Beni kandırdın."
Albina başını sallamaya başladı. "Özür dilerim, özür dilerim... Sadece seni koruduğumu sandım. Belki de kendimi bununla avutuyorum."
Janoel Albina'nın çenesini tuttu ve kendisine bakmaya zorladı. "Duyma, görme, aldırış etme. Hepsi hayal. Büyüyü sadece bir kere yaptın. Düzelecek."
Albina Loras'ın bakışlarını görünce başını öne eğdi. "Benim yüzümden..." Albina fark etmeden sıktığı ellerini açtı. Sargı kana bulanmıştı. Bu görüntüye dayanamıyordu. Sargıyı çıkarmaya çalışırken sargının yapıştığını fark etti. Öylece eli sargıda kalakaldı. Ter içindeydi. Göz yaşları usul usul aktı. Yaptığı büyü ile yüzleşmenin vaktiydi. Bunu kaldırabilir miydi bilmiyordu.
Janoel başını iki yana sallıyordu. "Bunu yapmamalıydık."
"Pişman değilim. Hiçbirimiz girişi bulamazdık. Dışarıya adım bile atamazdık. Sen çıksan, girişi bulsan bile Hava seninle konuşmazdı. Başka çare yoktu."
Albina nefes alırken, elini yakan ateş sanki boğazını sarıyor ve içini de yakıyordu. Yüzündeki ter kayarak çenesinden damlıyordu. Eli zonkluyor ve acıyordu. Yavaşça yere yattı. Zihnindeki seslere kulak asmadı. Sessizce ağlamaya devam etti.
Biraz sonra Tobias karşısına geçip uzandı ve Albina'nın terleyen saçlarını yüzünden çekti. "Küçükken annem bana bir olayı anlatırdı. Yaşadığımız yerde deli birisi varmış. Akşamları dışarıya çıkar ve yardım istermiş. Dediğine göre evinde ölüler kol gezermiş ve onu çağırırlarmış. Adam, ölümden kaçıyormuş. Adama sürekli deli muamelesi yapmışlar. Uzak durmuşlar ama adam kimin ne zaman öleceğini biliyormuş. Ölecek kişiyi uyarıyormuş. Önce kimse ona inanmamış ama dediklerinin hepsi doğru çıkmış. Adamın uyardığı kişiler birer birer ölmüş. Sonra tekrar yardım istemiş. Yine kimse yardımına koşmamış. Ölümler çoğalmış. İnsanlar yavaş yavaş adama inanmaya başladığında herkes adama ne zaman öleceğini sormaya başlamış. Adam hepsine günü gününe söylemiş ama aslında öleceğini söylediği insanı söylediği gün, kendi gidip öldürüyormuş. Hepsi planlıymış. Yakalandığında adam sadece şunları demiş; "Ölümle bir anlaşma yaptım. Onların hayatlarını kendime aldım. Bana yardım etmediniz. Ben kendime yardım ettim." Sonra adam kendisini öldürmüş. Şimdi söylesene adamın ölümle böyle bir anlaşma yaptığına inandın mı?"
"Hayır."
"İnanmamalısın da. Çünkü anlaşma yaptığı kişi aynadaki yansıması. Öleceği zamanı kendisi seçti. Onu kovalayan kimse yoktu. Annem şöyle derdi; birine inanırsan eninde sonunda kaybedebilirsin. Sadece kendine inanırsan kazanırsın. İnanman lazım Albina. Bizzat kendine. Delirdiğini düşünsen bile, hiçbir sey mantıklı gelmese de sadece kendine inanman lazım. Bunu atlatacaksın."
Hava yavaş yavaş aydınlanıyordu. Gün doğuyordu. Yağan kar durmuştu. Albina fark ettiği an ayağa kalktı ve mağaranın dışına çıktı. Hava dayanılmayacak kadar soğuk değildi. Bulutların arasından doğan güneşin ilk ışıklarını görüyordu. Etraf oldukça sessizdi. İçerdekiler birer birer dışarıya çıktı. Herkes kılıcına sarılmış ve dikkatliydi. Janoel Albina'nın beline hançerlerini taktı. Albina hançerlerine baktı bir süre. İkisi de kullanacağı gün uzaktı ama kendine inanıyordu. Bunu da atlatacaktı. "Hadi gidelim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasiDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...