Sisli dağların arasında yükselen ayın cılız ışığı tek görüş kaynağıydı. Birkaç damla umut ve azimle kurulan tuzağı iki kadın sisli dağın zirvesinde izliyordu. Bir hafta önce küçük bir orduya verilen sancakla büyücülerin gözcülerine yakalanmışlardı. Büyücüyü tutup önlerine koymuşlardı. "Başındaki kişiye söyle; savaşa geliyoruz." Raena bunları demiş ve büyücüyü salmıştı. Savaşın yapılacağı ovada kimse yoktu. Ovanın hemen yanında olan dağa giden yolda tek bir bayrak vardı. Rüzgarla dalgalanıyor, sisin içinde gözükmüyordu ve yağmurla sırılsıklamdı ama oradaydı. Sis, aslında var olmayan ordunun yokluğunu da saklıyordu. Raena görüşünü yakınlaştırdı ve gelen büyücü ordusuna baktı. Hemen yanında Dimitri ve birkaç asker ellerine alevle bezenmiş okları aldılar ve yayı çektiler. Raena tek eliyle durmalarını emretti. Bekledi.
Ordu ovanın ıslak zeminine teker teker ayak basarken Raena bekliyordu. İçlerinde abisini öldüren büyücü de vardı, Raena farkında bile değildi. Hepsi vahşi duruyordu. Bakışlarında zararlı derecede öz güven ve ukala bir tavır görüyordu. Yüzlerindeki değişik desenler vardı. Üstlerinde hayvan tüyleri, kürkleri, dişleri; binlere yaklaşan sayıları vardı. Büyük bir kısmı gelmişti. Yanlarında elliye yakın katil, kolaylıkla seçiliyordu. Sağlam zırhları ve ağır kılıçları vardı. Ama sorun değildi. Onlar zararın nereden geldiğini bile anlamayacaklardı.
Raena bu anın bir saniyesini bile kaçırmadan izliyordu. Kaçırmak istemiyordu.
Ordu ovanın içindeydi artık. Raena elini derin bir nefes alarak indirdi. Yaylar serbest kaldı ve ateşle bezenmiş oklar havada dönerek ovaya yol aldı. Önce yere saplandılar, birkaç saniye sonra mavi bir ateş büyüyerek her yeri sardı. Alevler sanki beden bulmuş sıcak nefesini üflüyor ve rüzgar gibi esip kulaklara dehşeti fısıldıyordu. Raena büyücülerin o küçücük zaman diliminde gözlerindeki şaşkınlığı gördü. Hafif bir titreme, inanmakta zorlandıkları ifade; ölüm gerçeği. Ölüm, gök kadar uzak gelirdi ama ruh kadar yakındı. Ölüm, ansızın ve acımasızdı. Ölüm, hak edemeyenlere acı, edenlere kucaktı.
Şaşkınlığın ardından büyük bir gürültü ile alev her yere dağıldı. Tek parça bedenle kalan az kişi vardı. Ateşin kıvılcımları desenler çizerek göğe doğru yükselirken Raena, Dimitri ve askerler geriledi. Kulakları sağır eden alevin sesi ve çığlıklar bir süre sürdü. Öyle acılı sesler yükseliyordu ki Raena yüzünü buruşturdu. Acının başka türlü anlatılamayacak kadar çaresiz haykırışları, en kötü insana da ait olsa vicdana ağır geliyor, sağır ediyordu. Mavi alev kırmızıyı tadıyordu, sanki bir şarap gibi içiyor, bir sarhoş gibi saçıyordu. Raena ilk başta gözünü kırpmadan izlese de artık bakamıyordu. Artık gördüğü acı değil ölümdü.
Dimitri Reana'nın içinden geçenleri duyuyordu; Belki intikam ateşidir ilk gördüğün.
Göğsünü yakan acıyı onlarda görmek hoşuma gitmiştir.
Yine de vicdan katliama nasıl dayanır?
Söz konusu insanlıksa ve bunu kaldıracak vicdan yoksa savaşa devam edenler kim?
Biz ne kadar insanız?Her şey olup bittiğinde etrafta korkutucu bir görüntü vardı. Ölüm peşinden sürüklediği onca insandan geriye kalan bedenlerden hala acısını almamıştı anlaşılan. Ölü bedenler cayır cayır yanmaya devam ediyordu.
Her yerleri kararmış ve kan içinde kalmış bedenlerin kokusu bir süre sonra burunların kapanmasına neden oldu. Dehşet bir andan geriye kalanlar ancak bu kadar kötü olabilirdi. Sise kara duman eklenmiş, yağmurla bedenler sanki kan havuzunda yüzüyor gibiydi. Koku berbattı. Yapılan plan işe yaramıştı. Büyücülerin hepsi ölmüştü.
Katillere bir şey olmamıştı. Ama öyle korkuyla kaçıyorlardı ki Raena dikkat kesildi. Kaçıyorlardı ateşten, bir şey olmamasına rağmen. Ovadan çıktıktan sonra üstlerinde tek kalanlar çelikten zırhları ve kılıçlarıydı. Katiller etraflarına bakarken bir şey göremiyorlardı. Sis ve dumandan başka bir şey yoktu. Raena emir verdi. Herkes atlarına bindi. Aşağıya, yola doğru ilerlemeye başladılar. Bir an önce uzaklaşmaktı amaçları. Yoksa katiller yollarını kesebilirlerdi. Yola ulaşmak üzereyken uzaktan katilleri gördüler. Katillerin yüzlerindeki şaşkınlık onları gördükten sonra öfkeye dönüştü. Hızla onlara doğru koşarken Raena gitmeleri için emir verdi. Birlikte atlarla ilerlerken birinin mızrak fırlatması ile mızrak Raena'nın atına saplandı. At acıyla düşerken Raena atın altında kalmıştı. Acıyla bağırdı. Çıkmaya çalıştı ama başaramadı. Canı yanıyor ve yarası kıpırdamasına olanak vermiyordu. Dimitri durup geri dönerken askerlerde dönmüştü. Katillere karşı kazanmaları imkansızdı. Askerler önlerinde dizilirken Dimitri Raena'yı atın altında çekip çıkardı. "Bacağın kırılmış."
Raena acıyla dişlerini sıkıyordu. Dimitri kolunu tutup omzuna koydu. Sürükleyerek ve sektirerek başka bir atın üstüne bindirdi. "Babanın yanına varana kadar durma."
"Sen?"
"Seni güvene alana kadar ayrılmayacağım."
Dimitri ata vurdu. Raena gözden kaybolduğunda Dimitri kılıcını çıkardı. Arkasını döndüğünde askerlerin çoğu ölmüştü. "Geri çekilin!"
Askerler adımlarını geri geri atarak sırayı bozmadan dönerken katiller sırayı öyle hızlı bozdu ki Dimitri şaşkınlıkla donakaldı. Herkesi öldürmüşlerdi. Sıra Dimitri'ye gelmişti. Son bir kere şansını denedi ve savaşmayı seçti. Ama kısa sürede kılıcını kaybetti. Katiller Dimitri'ye bakarken hepsi durdu. Hiçbir şey yapmadılar. "Bizimle geliyorsun."
Yenilmişti. Kaderi ya ölümdü bundan sonra ya da tutsaklık. Gözüne kestirdiği ilk kılıcı kavradı ve kendini öldürmek için yelkendi ama durdurulmuştu. Kollarından tutup sürüklenirken hiçbir şey yapamadı. Ama onun için önemli değildi. O üzerine düşen her şeyi yaptığını biliyordu. Sarayda hizmetçilik yaparken Katel ile tanışmış ve arkadaşı olmuştu. O öldüğünde Anton'un sınavına girmiş ve kazanmıştı. Aldığı eğitimle orada kalmış ve bu sefer eğitmen olmuştu. Ama tek istediği Katel'in çocuğuna ulaşmaktı. Onu korumak istiyordu. Başarmıştı. Onu elinden geldiğince korumuştu. Onu eğitmiş, sahip çıkmıştı. Kendi kızı olsa ancak o kadar değer verirdi. Ölse de gözü arkada kalmazdı. Onun gerçek ailesinin yanında olduğunu, geri döndüğünde çok daha sağlam ve yenilmez bir imparatorluk bulacağını biliyordu.
Dimitri bir çadırın içinde doğru fırlatıp atıldı. Karşısında biri dikiliyordu. Dimitri kafasını kaldırıp baktığında bir büyücü gördü. Kırmızı gözleri öfkeyle bakıyordu. İri yapılı ve korkunç yüzü olan biriydi. Hemen yanında ise mavi gözlü biri vardı. Bir Korns ve Gens diye düşündü.
Yalan söyleyemezsin ve yanlış bir şey düşünemezsin.Kırmızı gözlü adam konuşmaya başladı: "Akıllısın. Şimdi... Patlayıcıyı nereden buldunuz?"
"Bilmiyorum."
Doğru söylemişti. Nereden bulunduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.
"Peki kaçan kişi kimdi?"
"Raena Hernadez."
"Albina Erom'u tanıyor musun?" Dimitri durdu. Cevap vermemesi gerekiyordu ya da doğruyu söyleyip fark ettirmemesi gerekiyordu. "Yaşıyor mu bilmiyorum." Doğru söylemişti. Yaşayıp yaşamadığını bilmiyordu. Her ne kadar ölme ihtimali çok düşük de olsa. Adam sabırdan yoksun bir şekilde bakıyordu Dimitri'ye. "Nerede olduğunu biliyor musun?"
Dimitri Albina'ya yapılan saldırıyı hatırladı. Büyücüler Albina'nın yerini bilmiyor muydu? "Ama siz bilmiyor musunuz zaten?"
Adam Dimitri'ye öfkeyle yaklaştı ve yüzüne doğru kükredi: "Bana düzgün cevap ver! Ne demek bu?"
"Albina'ya büyücüler saldırdı." Dimitri hızla adamın aklını okumaya çalıştı; Toprak... Yine bizden habersiz neler yaptın?
Dimitri içten içe gülerken adam aklının okunduğunu anladığı an Dimitri'ye sert bir tokat attı. Dimitri yana doğru savruldu. Yüzü yanıyordu. Eli yanağına gitti ve adama döndü. "Demek içten ikiye bölündünüz. Neden savaşı kazanamadığınız belli oldu."
"Götürün şunu. Konuşturana kadar gelmeyin. Her şeyi yapmak serbest."
Dimitri kollarından tutulup kaldırıldığında etrafına bakınmaya başladı. Kesici bir şey arıyordu. Ya ölecekti ya da istedikleri bilgi aklından ellerine düşecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...