Bir uçurumun kenarında duruken dalgalar kayalara çarpıp yüzüne kadar ulaşıyor ve tenine minik tokatlar atıyordu. Titreyen bedeni zihninden kopan şok dalgalarından ibaretti. Üşümüyordu, aksine yanıyordu. Cayır cayır yanıyordu.
Bir ayağını dışarıya sarkıttı. Bunu yapacak mıydı? Halkı için kendini uçuruma atacak mıydı? Ailesine ihanet eden halkı kurtaracak mıydı? Hiçbirini haketmiyorlardı belki de, hepsinin ölmesine izin vermeliydi ama masum insanlar her yerde vardı ve ilk ölecekler hep onlar olurdu. Buna hakkı yoktu.
Bir el sıkıca kavradı bileğini. Öyle sıkı tutuyordu ki asla bırakmayacağı açıktı. "İzin vermem." dedi serçe. "Bunu yapamazsın!" Hırs ve acı dolu sözlerdi. Kızgındı.
Bu uğurda bir kurban verilecekse bunun kanla olacağını düşünüyordu ama bu zindandı. Ölüm yoktu ama yaşam da değildi.
Atlarsa kayalara çapmayacaktı. Havada sonsuza kadar süzülecekti. Kendi doğası onu içine hapsedecekti ve kırmızı gözler onun akmayan kanı olacaktı.
Kolunu tutan eli tuttu ve itti. Bir adım attı. Ardından boşluğa bıraktı kendini. Sonsuzluğa düşüyordu. Dipsiz, karanlık...
Eğik başını kaldırdığında o düşüşten kendini sıyırdı ve etrafına baktı. Kalabalık bir ortamdaydı. Herkes yemeğini yemekle meşguldü.
Uzun süredir yemeğine dokunmuyordu. Gerçekler ve sorunlarla doymuştu.
İstese savaş anında dururdu. Peki bu fedakarlığı yapacak cesareti var mıydı? Bunun için hayatındaki en önemli şeyden -aşkından- vazgeçmesi gerekiyordu. Peki Rodrigo'dan vazgeçebilir miydi?
"Yarın eğitimler başlıyor öyle değil mi?"
"Evet. Her yerden genç yaştaki insanları topluyoruz."
"Bir süre Dejhcal onlarla ilgilenecek. Burada doğru dürüst asker yok."
"Saygısızlık etmek istemem ama Dejhcal bu görev için uygun biri mi? Sonuçta bir katil ve belki kendi halkına saldırabilecek bir orduyu eğitmesi doğru değil. Bize ihanet edebilir. Halk da garipseyecektir."
"Hepsinin farkındayım ama ben Erom soyundanım. Kimse bana ihanet edemez, yeminleriniz var. İhanet eden kendini ölü ilan etsin."
Danışman Albina'nın yanından uzaklaşırken Albina yemeğini yemeğe devam etti. Fakat birkaç lokmadan sonra yine boğazına dizilenler onu yeniden durdurmuştu.
Evet, yeminleri vardı ama Albina'nın da daha doğmadan edilmiş bir yemini vardı. Bir katille evlenmesi ve çocuk sahibi olması gerekiyordu. Bu doğrultudan saparsa kimse onu takip etmeyecekti.
Su'ya Rodrigo ile evlenmek istediğini söylediğindeki yüz ifadesini hatırladı. Biliyordu ve bunu Albina'dan saklamıştı, aynı Hava gibi.
"Buradaki neredeyse kimse hayatı boyunca savaşmadı. Bunu biliyorsundur umarım."
"Biliyorum." Albina Tjef'e baktı. Acaba ileride bu konu ne yapacaktı? Merak etmeden duramıyordu ama nasılsa Tjef bunu asla söylemeyecekti. Elinde işe yarar hiçbir şey olmadığını fark etti. "Ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Ama... Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Başka bir çözüm olmalı. Tjef devam etmek istiyorum. Başka bir çözüm olmalı..."
Albina Tjef'in elini tuttu. "Emin olmak zorundayım."
Albina Harke ile yürüyordu. Büyük bir çöl vardı. Hemen ortasında ise bir ağaç. Harke askerlere emir verdiğinde askerler hızlı adımlarla gidip ağacın köklerini kazmaya başladılar. Kısa süre sonra çıkan kılıç simsiyahtı. Kılıç Harke'ye teslim edildiğinde Harke kılıcı inceledi. "Demek katilleri öldüren kılıç bu. Anlaşma yerine dönelim ama dönüşte elliye yakın katili ziyaret için Akrepol'e çağırın. Uğramam gereken bir yer var. Akrepol'e döndüğümde en az elli kılıç istiyorum. Her şeye hazırlıklı olmak zorundayız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...