Albina güneşin ışıklarıyla gözlerini açarken başını yasladığı Rodrigo'nun göğsünden kaldırdı ve etrafına baktı. Güneş camdan içeriye vururken incecik tül içeriye giren rüzgarla uçuşuyordu. Hava hafif soğuktu. Henüz erkendi belli ki. Albina'nın vücuduna bir titreme yayıldı. Yataktan kalıp banyoya gitti ve hızlı bir banyo yapıp çıktı. Üstüne cüppesini ve pantolonunu giydikten sonra uzun saçlarını kuruması için bıraktı. Dağılmış odayı biraz toplayıp Rodrigo'nun karşısına oturdu.
Rodrigo hala uyuyordu. Uzun süre öylece bekledi. Uzun süredir doğru düzgün uyuyamadığını bildiğinden de uyandırmamıştı. Yüzünün yarısı yastığın gölgesinde kalırken yarısı dağılmış saçlarıyla kıpırdamadan duruyordu. Sadece aldığı nefeslerle göğsü inip kalkıyordu. Onun dışında hareketsizdi. Sonrasında sadece bir kere kıpırdadı. Onda da gözlerini açtı. Önce sadece uykulu gözlerle baktı. Fazla uyuduğu için şişmiş yüzü onu küçücük bir çocuğa dönüştürmüştü. Bakışları anlam kazandığında tamamen uyandığını anladı. Yüzünü yastıktan kaldırıp kolunu yüzünün altına koydu. "Erkencisin."
Albina Rodrigo'ya doğru ilerledi. Her adımında Rodrigo'nun üstünden ayırmadığı kırmızı gözlerinin içinde barındırdığı kaosu izledi. Rodrigo'nun aklı karışıktı. Bunun farkındaydı. Ona bir açıklama yapması lazımdı. Rodrigo'nun yanına ulaştığında eğildi ve dudağına küçük bir buse bıraktı. "Ne kadar uyuduğunun farkında değilsin. Neredeyse öğlen oldu."
Rodrigo yatakta doğrulduğunda dağılmış saçlarını yüzünden çekti ve omuzlarını esnetti. Hiçbirinde de Albina'nın gözlerinden gözlerini ayırmıyordu. Gözlerinden okumaya çalışıyordu ne yaptığını. Zihnine dokunmuyordu. Bu sefer yapmayacaktı. Onu bekleyecekti. "Neden üstünü giyindin?"
"Sana göstermek istediğim bir şey var. Yemek salonunda bekliyorum." Albina geri çekilip kapıya doğru yürüdü. Rodrigo'nun bakışlarını sırtına saplanan iğneler gibi hissediyordu. Odadan çıkacakken durdu. Onu yarı yolda bırakmıştı. Her şeyi önce ona anlatacaktı ama yapmamıştı. Arkasından iş çeviriyordu ama söylemeye cesareti yoktu ve o cesareti toplayamıyordu. Eğer Loras başarırsa bunların hiçbirine gerek kalmayacaktı. Aralarında engel kalmayacaktı.
Arkasını döndü. Rodrigo'ya baktı. Başını olumsuz anlamda sallıyordu: Yapma Albina.
Albina her şeyi onu kaybetmekten çok korktuğu için yapıyordu. Elinden alınacaktı ve bir şeyler yapmazsa bunu kimse engelleyemeyecekti. Rodrigo'nun yapabileceği bir şey yoktu. Yapacağı her şeyin onları tehlikeye atacağını bilecek kadar tanıyordu onu. Kuralları yok sayacaktı. Bir savaş daha vermezdi. Buna artık gücü yoktu.
Bir açıklama yapmadan tekrar arkasını döndü. Kilitli kapıyı açıp çıkacakken Rodrigo Albina'nın arkasından seslendi. "Daha ne kadar kaçacaksın?"
Albina cevap vermedi. Kendisi de bilmiyordu. Ona ne kadar yakın olursa o kadar hızlı anlayacaktı. Fakat Rodrigo'dan uzak durmak onun için imkansızdı. "Sanırım yorulana kadar."
Kapıyı kapattı ve içinde bulduğu küçücük cesaret kırıntıları ile adımını attı. Koridoru geçip merdivenleri inmeye başladı. Her adımında ayaklarının altındaki zemin kayar gibi oluyordu. Belki de başı dönüyordu. Kendisi bunu fark edemeyecek kadar dalgındı. Ama kenara tutunacak kadar kendindeydi. Destek alarak aşağıya kadar indi.
Avluya geldiğinde Desire'ın sesini duydu. Ne zamandır görmüyordu onu, hatırlamıyordu. Onu doğanın kollarına bırakmıştı. Ne kadar uzaklaştığı hakkında bir fikri yoktu ama şimdi doğru zamanda, doğru yerdeydi. Yönünü yemek salonundan sarayın dışına çevirdi. Onun yanına gitmek istiyordu. Ondan güç almaya ihtiyacı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...