Albina çalılardan yaptıkları küreği çekerken ağrıyan kollarını dinlendirmek için durdu. "Gecenin bir yarısı yola çıktık! Okins olsam da zorlanıyorum görmekte."
"Bekle..." Albina, Dejhcal'in dikkatle suya baktığını gördü. Albina duruşunu düzeltti. Gerilmişti.
Saatlerdir karanlık sularda kürek çekiyorlardı. Havada bulut yoktu, yıldızlar da yoktu. Hava oldukça sıcaktı. Deniz önlerinde bir çizgi gibi ufka uzanıyordu. Bu görüntü korkutucuydu. Çünkü sessizlik ona eşlik ediyordu.
İnsan bazı şeyleri duymak isterdi. Öyle ki etrafın sessiz ise, zihnindeki sesin kulağını içten kemirirdi. Albina da iç sesini duyuyordu: bir terslik var...
Hep bir terslik olmadı mı zaten?Dejhcal önce suya yavaşça elini daldırdı ardından Albina'nın elini kavrayıp yanına çekiştirdi. Albina o kadar panikti ki ışığın farkına bile varmamıştı. Sandalın kenarından denize baktığında nutku tutuldu. Mavi, minik ışıltılar dört bir taraflarını çevirmişti. Muazzam bir görüntüydü. Albina elini suya daldırdı ve ışıltıların içinde ellerini gezdirdi. Altlarından geçen küçük balıklar ve denizanaları da ışıltı sayesinde görünebiliyordu. Bu görüntü denizin bütün görüntülerinden farklıydı. Gündüz ışığın ulaştığı denizin mavi rengi insanı rahatlatırdı fakat o an, karanlık bir günde denizden yayılan mavi ışık, gündüze güzellik dersi vermek ister gibiydi. Albina elini sudan çıkardığında, elinde olan ışıltılar süzülerek suya akmaya başladı. Yıldızlara dokunmak gibiydi.
"Derler ki yıldızlar dünyaya küstüğü vakit deniz derman olurmuş dünyanın karanlığına..."
"Çok güzel... Nedir bunlar?"
"Bana sorarsan denizin yıldızları, bazıları içinse ayın kaybolmadan önce geride bıraktığı tozları. Koruyucuların yanına gidiyoruz. Buradaki her şey cennetten bir parça gibi. Şaşırılacak daha çok şey var."
Albina sandala doğru yüz üstü yattı ve ellerini sandaldan sarkıtmaya devam etti. Loras'ı düşündü. Denizleri dolaşmak isteyen Loras'ı... Bu görüntüyü görüyor musun Loras? diye düşündü içinden.
Neden denizi bu kadar sevdiğini anlamaya başlıyorum.
Senin dünyan kanlı topraktan çok daha güzeldi.Albina bir süre öyle kaldıktan sonra kürek çekmeye devam etti. Sabah olmak üzereydi. Karanlık yerini koyu bir maviye bırakmıştı. Albina'nın içinde bir heyecan vardı. Öyle bir heyecandı ki bu Albina'ya derin derin nefes aldırıyordu. "Ne kadar yolumuz kaldı?"
"Az kaldı. Güneşin ışıklarıyla karayı görebiliriz." Öyle de oldu. Güneşin ilk ışıklarıyla ufukta kara göründü. Bembeyaz kumların olduğu bir sahil ve biraz ileride başlayan yemyeşil bir orman...
Albina karaya adım atar atmaz kendini kumlara attı. Çok yorulmuştu. Hemen yanına Dejhcal geldi ve uzandı. "Sana söylemem gereken bir şey var."
"Söyle."
"Katilleri öldüren bir şeyi biliyorum."
Albina hızla yattığı yerden doğruldu. "Ne dedin?"
"Bu sadece katiller için geçerli değil... Bu dünyada bir düzen var ve bazı kuralları... Farklı bir ırkın kıtasına gittiğinde bir süre sonra ölüyorsun."
Albina kaşlarını hayretle kaldırdı. Sonra aklına Tjef'in gösterdikleri geldi. Kaptan Teo'nun neden öldüğünü tam olarak o zaman anladı. Dejhcal'e hüzünle baktı. "Ne kadardır kıtandan ayrısın?"
"Az bir zamanım kaldı. Öleceğim."
"Kendini öldürmek için geldin buraya. Öyle değil mi?" Dejhcal sustuğunda Albina cevabını almıştı. İçine bir hüzün çöktü. "Peki büyücüler nasıl katillerin yanında yaşayabiliyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...