Albina yüzünü okşayan bir meltemle uyandığında gözlerini açtı. İlk gördüğü camın önüne vuran güneşti. Belli ki öğlen çoktan olmuştu. Gittikçe daha fazla uyuyordu. Onu nasılsa kaldırmaya gelen biri yoktu ya da o öyle sanıyordu.
Yattığı yerden kalktığında karşısında birden Hava'yı görünce irkildi. Ellerini göğsünde birleştirmiş onu izliyordu. "Sana sormam gereken bir şey var."
Albina yerinden doğrulup yüzünü sıvazladı ve kendisine gelmek için başını iki yana salladı. "Sabahın köründe geldiğinize göre önemli olmalı."
"Kızım nasıl öldü?"
Albina şaşırmıştı. "Bunu bilmiyor musun? Ama biliyor gibi konuşuyordunuz."
"Savaştan bunu anlatabilecek biri kalmadı ve kendi kızının ölümünü bilmeyen biri olmak istemedim, istemiyorum."
"Peki Tjef?"
"Tjef kızımla birlikte gittikten sonra geri dönmedi. Seninle birlikte ancak geldi."
Albina o anı hatırladı ve ürperdi. Yüzündeki tüm kan çekilmişti ve Hava bunun farkındaydı. "Annem beni doğururken savaş devam ediyordu. Mahzendeydi. Sanırım oradan kaçacaktı. Ama beni doğurduğunda askerler mahzene inmişti. Kaçacak zamanı yoktu. Beni yanında, ona yardım eden birine verdi ve askerleri mahzende boğdu. Nasıl öldüğünü tam olarak ben de bilmiyorum ama Katel suyu kontrol edebiliyorsa orada kan kaybından öldü."
"Öldüğünden nasıl emin olabiliyorsun?"
"Tjef öldüğünü söyledi. Bana öldüğü ana kadar olanları göstermedi."
"Tjef söylediyse doğrudur. Sana göstermemesi de dayanabileceğine inanmamasıdır."
Hava anladığını belirtircesine başını salladıktan sonra kapıya yöneldi. Albina arkasından bakarken ona seslendi: "Peki ya ben? Benim neler yaşadığımla, nasıl biri olduğumla ilgilenmiyor musun?"
Hava arkasını dönmedi. Sadece başını biraz yana çevirdi. "Seni kendi yöntemlerimle tanıyacağım. Sözlerin bana bir şey ifade etmiyor."
Hava odadan çıktığında Albina arkasından hüzünle baktı. Sözleri ister istemez canını yakıyordu. Ailesinin hala var olduğunu öğrenmişti ama onlar yanında değildi. Gerçekleri öğrendiğinden o yana tek istediği ailesine kavuşmaktı ama gerçekleşen tek şey birkaç kuru laf olmuştu. Gözlerinin dolduğunu hissettiğinde hızla kendisini yataktan attı. Cama doğru ilerledi ve gözlerini kapatıp temiz havayı içine çekti. Rahatlamalıydı.
Albina o an bir şey hissedince gözlerini açtı. Etrafa bakarken çok uzakta sarayı izleyen galasterayı gördü. Kırmızı gözleri ısrarla yerinden kıpırdamıyordu. Bekliyordu. Albina hemen camın önünden ayrıldı. Duvara doğru uzandı ve elini koydu. Yan odada kalan Vutertison'un odada olup olmadığını kontrol etti. Oradaydı. Zihnine girip odasına çağırdı. Biraz geçtikten sonra odasına gelmişti. "Zihnimde senin sesini duyduğuma yemin edebilirim."
"Zaten bendim. Sana göstermem gereken bir şey var."
"Yemek saati yaklaşıyor. Hava seni orada görmek istedi. Yemekten sonra gösterirsin."
Albina hızla hazırlanıp yemeğe indi. Hava'yı uzak da olsa görebileceği bir yere geçip önüne koyulan yemeği yemeğe başladı. Hava o kadar asildi ki herkes ona sanki melekmiş gibi bakıyordu. Hava'nın bakışları ona değdiğinde Albina aklından geçenleri okudu hemen; Yemeğini ye.
Albina bunu beklememişti. Aklını okuyacağını biliyordu. Takrar aklını okumaya çalıştı ama bu sefer işe yaramamıştı. Sanki zihnine girmeye çalıştığı her seferde bir duvara vuruyordu. Sonunda ona ulaştığında neler olduğunu anlamıştı; Büyüleri kullanan sadece büyücüler değil. Zihnimden uzak dur Albina. Ona erişemezsin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...