Albina yavaşça gözlerini araladı. Boş bakışlar içinde pencereden içeriye giren ışığı seyretti. Kendini dinlenmiş hissediyordu ama onu rahatsız eden şey Rodrigo olmuştu. Ne olursa olsun kimseye güvenmemeliydi. Orada yalnızdı ve kendisini korumalıydı. Koruyuculara bile güvenmemeliydi.
Albina yatağından doğruldu yatağın ucuna bırakılmış tacı gördü. Yanında da bir elbise vardı. Taç, Akrepol'den ayrılmadan hemen önce Rodrigo'nun verdiği annesinin -Katel'in- tacıydı. Çantamda olan taç buradaysa dedi içinden.
Gemidekiler de burada.Albina elbisenin üstündeki notu okudu. "Odandan çık. En üst katta büyük kapıdan gir."
Albina gözlerini yukarıya çevirdi. "Oyun mu oynuyoruz?" Albina elbisesini giydi ve aynanın karşısına geçti. Siyah bir elbiseydi. Daha önce görmediği kadar özenli ve güzeldi. Dikişleri muazzamdı. Kumaşı yumuşacıktı. Albina ellerini bir süre üstündeki elbisede gezdirdi. Daha önce hiç bu kadar güzel bir elbise giymemişti. Albina tacı da başına yerleştirdiğinde hazırdı. Duruşunu dikleştirip odadan çıktı.
Yine etrafta hiç ses yoktu. Dikkatle incelese de kimseyi göremiyordu. Merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladı. Arada sırada aşağıya -yüksekliğe- bakıyordu. Kaç kat çıktığını unutmuştu.
Albina merdivenlerin sonunu gördüğükten kısa süre sonra en üst kata çıkmıştı. Uzun koridorda tek ses adım sesleriydi. Koridorun bir kenarı duvarken, diğer kenarındaki parmaklıkların ardı boşluktu. İlk katın zeminine kadar uzanıyordu bu boşluk ve Albina bu boşluğa bir an bakınca içi ürperdi. Çok yüksekti.
Albina koridorun sonundaki büyük kapıyı gördüğünde kapının önünde bir süre durdu. İçeride onu ne bekliyor bilmiyordu. Kalbi hızla atıyordu. Derin bir nefes alıp kapının kollarından tuttu ve hızla açtı.
Albina kapıyı açar açmaz etrafta bir gürültü koptu. İçerisi tıklım tıklımdı. Koruyucular hararetli bir şekilde birbirleriyle konuşuyorlardı. Bütün bakışlar Albina'ya dönmüştü. Albina herkesin nerede olduğunu o zaman anladı. Herkes o odada toplanmıştı. Koruyucular gittikçe yükselen yerlerde oturuyorlardı. Bir gösteri izler gibiydi herkes. Ve sesler o salondan dışarıya çıkmıyordu. Her şeyden korunuyordu.
Albina kocaman bir salonun girişindeydi. Salonun girişinin önünde uzun bir yol vardı. Yolun sonunda ise dört taht vardı. Fakat sadece iki tanesi doluydu. Tahtların hemen üstünde desenli ve renkli camla yapılmış bir resim vardı. Resim, dört elementin birleşimini anlatıyordu. İçeriye giren ışık resmi yansıtarak aynısını yerdeki bembeyaz mermer taşlarının üstüne çiziyordu.
Albina şaşkınlıklığını gizlemeye çalıştı ve yavaş adımlarla tahtlara doğru ilerlemeye başladı. Sarı saçlı, yüzü yaşlı olmasına rağmen hala güzel kadını gördüğünde onun kim olduğunu hemen anladı. Bu annenin -Katel'in- annesi dedi içinden.
Bu kadın senin büyükannen.
Ailen.Albina tahtların önünde durduğunda hafifçe eğildi. Üstünde hava akımı olan tahtta oturan, beyaz giyinmiş, açık sarı saçlı, yanında büyük kartal bulunan kadına bakıyordu. Yani büyükannesine. "Size nasıl seslenmemi istersiniz?"
Büyükannesi dümdüz bakıyordu torununa. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Yavaşça cevapladı torununun sorusunu. "Hava."
Diğer tahta oturan mavi giyinmiş kadına döndü Albina. Yanında ki büyük yengeç durmadan kıpırdanıyordu. Tahtının üstündeki dönen su kütlesinin sesini duyabiliyordu ama sanki küçük bir su değil de koca bir denizin sesini de içinde barındırıyordu. Orta yaşlıydı. Uzun, kahverengi saçları omzundan düşüyordu. Kadın yavaşça tebessüm etti. "Su demen yeterli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...