Albina histerik bir şekilde güldü. Bu mümkün değildi. Loras gözleri önünde ölmüştü. Karşısında olamazdı ama görüyordu da. Kıvırcık saçları artık yoktu, kısacıktı. Alnından kaşına kadar inmiş yara izi vardı. Kılıç darbesine benziyordu. Hatırladığı o huzurlu ve mutlu halinden eser yoktu. Hatırladığı o bakışlar değişmişti. Şefkatli değildi, tehlikeliydi. Sadece bir şey aynıydı. O da mükemmeliyetiydi. Siyah deriden kıyafetlerinde azıcık kırışıklık bile yoktu. Soylu bir aileden geldiğini her zaman belli etmişti. Dik duruşunu karşısına geçtiği andan itibaren koruyordu.
Albina bakışlarını Loras'dan çekmeden Rodrigo'ya seslendi: "Ne dediğinin farkında mısın?" Bu imkansızdı. "O aslında yok Rodrigo."
Rodrigo kılıcını Janoel'den çekip ayağa kalkması için zaman tanıdı. Janoel olanlara karşı sakin kalmıştı. Çünkü acıyı hissetmişti ve odağı dağılmıştı. Eli boğazına gidince eline bulaşan şeyin kan olma ihtimalini düşünüyordu. Rodrigo'nun elindeki siyah kılıçta asılı kalmıştı bakışları. Yavaşça ayağa kalkıp yanına gelen Tjef'e sorgularcasına baktı. Her şeyi bilen biri bunun ne olduğunu bilirdi. Tjef başıyla onayladı sadece. Janoel Rodrigo'ya ve elindeki kılıca son kez bakıp geri dönmeden önce Albina'ya seslendi: "Sarayda görüşürüz."
Janoel arkasını dönüp giderken Rodrigo'nun öfke saçan bakışları onu takip etti. Tjef Rodrigo'nun görüş açısına girince odağı ona kaydı.
"Albina'ya karşı nazik ol. Şu an dağılmış durumda." Tjef de dönüp gidince Rodrigo oradan ayrılıp Albina'nın yanına gitti. Albina'nın yüzünde donuk bir ifade vardı. Öylece bakıyordu sadece. Hiçbir tepki vermiyordu.
"Sana güvenli olana kadar söylemeyemezdim."
"O öldü Rodrigo. Gözümün önünde öldü!" Ama Loras hala karşısında dimdik duruyor, Albina'yı izliyordu. Gözlerini kısmış ve bir yabancıya bakar gibi bakıyordu. Hiç konuşmuyordu. Albina yutkundu. Yavaş adımlarla aradaki boşluğu kapattı. "Şimdi sen Loras'ın ölmediğini mi söylüyorsun?" Albina Loras'ın tam önündeydi artık. Başını kaldırıp yüzüne baktı. Loras'ın sıktığını dişlerinden çenesinin gerildiğini görebiliyordu. O kadar gerçek geliyordu ki doğru olduğuna neredeyse inanacaktı. "Sen gerçek değilsin."
Albina Loras'a karşı desede aslında kendine söylemişti. Kendine kanıtlamak zorundaydı. Gerçek ve hayal arasındaki çizgide kaybolmuştu. Kendine gelmesi gerekiyordu. Çizgiyi yıkması gerekiyordu.
Sıktığı yumruğunu Loras'ın yüzüne vuracakken Loras'ın Albina'nın bileğini sıkıca kavraması ile her şey kanıtlanmıştı. Albina'nın nefesi kesildi. Dudakları şaşkınlıkla aralandı. O kıcacık anda gözleri doldu. İçinde bir girdap oluşmuştu sanki. Kalbini söküp almaya çalışıyordu. İki büklüm olup ağlamak üzereydi. Havada tutulu kalan eli durduruyordu onu.
Loras'ın mavi gözlerinde takılı kaldı gözleri. Tanıdığı o Loras'ı aradı ama yoktu. Bildikleri doğruydu belki de; Loras ölmüştü. Karşısındaki Loras'a benzemiyordu. Yüzü buz kesmiş gibiydi. Bakışları öyle sertti ki baktığı kişiyi de buza çeviriyordu. Albina bileğini yavaş yavaş sıkmaya başlayan Loras'ın öfkesini en önde izliyordu. Elini hızla geri çekti. Loras elini yavaşça indirip yumruğunu sıktı.
Rodrigo aralarına girip Albina'nın beline elini doladı ve arkasına aldı. "Seninle bir şey konuşmuştuk, Loras. Unutma."
Loras'ın yüzünde hafif bir gülümseme oldu. Ama bakışlarının altında iyi bir nedenden olmadığı kesindi.
Albina Rodrigo'nun yanından geçip tekrar Loras'ın önüne dikildi. Gözünden bir yaş usulca aktı ama artık Albina'nın bakışları da sertti. "Eğer gerçeksen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasíaDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...