Oda sessizdi. Ranya uyumuş, Tobias, Janoel ve Albina ayaktaydı. Karanlık oda mumlarla aydınlatılmış, yüzlerde gölgeler bırakıyordu. Kimse konuşmuyordu. Herkes dalgındı. Bundan sonra neler olacağını, ne yapacaklarını düşünüyorlardı.
Albina acıyan elini kendine çekti. Gözleri kıpkırmızıydı. Derisi soyulurken defalarca bayılmıştı. Şifacı özel ilaçlar sürmüş, yavaş da olsa elinin iyileşeceğini söylemişti.
Banyo yapmış, savaş için kıyafetlerini giymişti. Sahile gidecekti. Kararlıydı. Bütün tehlikelere rağmen oraya gidecekti. Rodrigo geliyordu. Hava gitmesini yasaklamıştı ama ondan izin almayacaktı. Sadece kadehi alması gerekiyordu. Kadehi de Hava gitmemesi için saklıyordu.Albina yavaşça ayağa kalktı. Koridora çıktı ve camın yanına gidip dışarıyı seyretmeye başladı. İçinde bitmek bilmeyen bir heyecan vardı. Vücudu heyecan ile titriyordu. Ama o kadar yorgundu ki dışarıdan bir ölüden farksızdı. Yüz kaslarını gülmek için kullanamıyordu. Bomboş bakıyordu. Yaslandığı duvar soğuk olduğundan doğruldu ve düşüncelerinden sıyrıldı. Etrafına bakarken Janoel'i gördü. Onu izliyordu.
"İyi misin?"
Albina zorlukla gülümsedi. "Aslında... Gayet iyiyim."
"Neden sahile gitmek için ısrar ediyorsun?"
"Birini karşılayacağım."
"Kimi?"
"Neden soruyorsun?"
"Dışarıda hala dondurucu bir soğuk var, yaralısın, dışarıda katiller geziyor. Yani dışarıya çıkmak ölüm demek. Belli ki kendini feda edecek kadar değerli biri senin için."
"Öyle."
Janoel yavaşça Albina'nın yanına gitti. Ellerinin parmaklarını birbirine kenetledi ve Albina'ya doğru uzattı. "Bak... Sen Akrepol'ün, hatta hepimizin geleceğisin. Duygularınla hareket edemezsin. Senin en büyük sorumluluğun hayatın. Dışarıda seni öldürecek o kadar şey var ki... Hava senin iyiliğini istiyor, ben de öyle. Oraya gitmek ölümden farksız. Bunu yapma! Lütfen."
Albina Janoel'in haklı olduğunu biliyordu. Ama içinde durduramadığı bir istek vardı, özlem vardı. "Evet, ben herkesin geleceği olabilirim. O yüzden ben oraya gittiğimde arkamda sizi görmek isterim. O zaman hiçbir sorun olmayacaktır."
"Aptalca davranıyorsun!"
"Bu benim kararım ve sorgulamak kimseye düşmez!" Albina tekrar dışarıyı izlemeye başladı. Janoel de başını olumsuz anlamında sallayarak oradan uzaklaştı.
Albina Janoel gittikten sonra karanlık koridorda tek başına kaldı. Sessizlik iyice çökmüştü. Albina bakışlarını çevirdi ve saraya uzanan geçidin kapısına baktı. Kararlıydı. Sabaha karşı yola çıkacaktı. Bunun içinde sabaha kadar kadehi bulması gerekiyordu. Hızlı ve sessiz adımlarla kapıya doğru yürüdü. Geçidi açarken oldukça yavaştı. Ses çıkarmadan halletmeye çalışıyordu. Kapıda açık kalan küçük bir aralıktan geçip kapıyı kapattı. Koşar adımlarla geçitten geçti.
Sargılı eli omzunda asılıydı. Her adımda göğsüne hafifçe çarpıyor ve o bile canını yakıyordu. Durması için o kadar sebep vardı ki... Ama hiçbiri yeterli değildi. Ne acı, ne tehlike onu durdurmayacaktı. Kaşları çatıktı, kararlıydı. Gözleri pusluydu, çünkü korkuyordu. Ne olacağını kestiremiyordu. Rodrigo'nun bilmesi gereken çok şey vardı. Ona ulaşabilse bile gerçekler belki de ebediyen onları ayıracaktı.
Sarayın koridoruna çıkan geçitten çıktıktan sonra geçidin kapısını kapattı. Nereden başlaması gerektiğine karar veremiyordu. Hava olsam seni nereye saklardım dedi içinden.
Ne yapardım?Albina adımlarını gittikçe hızlanarak atmaya başladı. Kimseye güvenmezdim dedi içinden.
Kendim hariç.Albina Hava'nın odasına doğru ilerliyordu. Neredeyse emindi. Tam olarak yanında olduğunu düşüyordu, odasında bir yerde olduğunu. Bunun için bir planı vardı. Merdivenleri parmak ucunda çıkmaya başladı. Kimseye görünmemeye çalışıyordu ama sarayda hala hareketlilik vardı. Albina etrafını dikkatlice dinliyordu. Yakında biri yoktu.
Hava'nın odasının bir alt katında karanlık bir yere saklandı. Artık sadece bekleyecekti. Albina yere çöktü ve oturdu. Dizlerini kendine çekmişti. Yaptığı şeyin doğruluğunu tartıyordu. Yaptığı hataydı, biliyordu. Çok büyük bir tehlikeydi. Ama Rodrigo için yapacaktı. Ayağa kalktı. Duygularınla hareket ediyorsun dedi kendine.
Zayıfsın.Ama yine de vazgeçmeyecekti.
Biraz sonra merdivenlerden biri hızla çıkacaktı. Ve beklediği gibi olmuştu; çıktı. Hava'nın odasının kapısına tıklatacaktı, tıklattı. Hava odanın kapısında belirdiğinde aldığı haberle hızla odadan çıkacaktı. Hava odanın kapısında belirdiğinde gelen kişi konuşmaya başladı: "Albina Erom'un yerinde olmadığı haberini aldık." Hava'nın hızlı adımlarını dinledi Albina. Arkasına aldığı muhafızlar koridoru sessizliğe gömdü.
Albina üst kata çıkıp Hava'nın odasına girdi. Yatağı dağınıktı. Uykusundan uyandırılmıştı. Yatağa yaklaştı ve dizlerinin üzerinde çöküp yatağın altına eğildi. Eliyle yokladı. Kadeh orada değildi. Hızlı adımlarla dolabına yöneldi. Açtı. Kadeh orada da yoktu. Albina adımlarını hızlandırdı. Odanın her yerine baktı. Hiçbir yerde yoktu. Sinirle odada dönüyordu. "Nerede bu?"
Albina kapıya döndüğü an Hava ile karşılaştı. Yüzünde şaşkınlık yoktu. Albina'nın bunu yapacağını tahmin etmişti. Elinde tuttuğu kadehi salladı. "Bunu mu arıyorsun?"
Albina omuzlarını düşündü. Hava onu tanıyordu. Akıllıydı. Onu ikna etmekten başka şansı yoktu. "Oraya gideceğim. Bunu biliyorsun."
Hava başını iki yana salladı. Albina akıllanmayacaktı. Duyguları ile hareket ediyordu. Bu onu mağlup edecekti. "Rodrigo burayı bulacaktır. Gitmene gerek yok Albina."
"Eğer Tao gelseydi ne yapardın?"
Hava'nın bakışları değişmemişti. Albina Hava'nın yüzüne ördüğü duvara çarptı. Ne düşündüğünü anlayamıyordu. Ama sarsıldığını hissediyordu. Bir süre sadece öylece durdu. Kıpırdamıyordu bile. Sonunda sessizliğini bozduğunda Albina rahatlamış hissetti; "Kadehi mi istiyorsun? Rodrigo'yu al ve buraya getir. Eğer başarırsan kadeh senindir. Hatta sizi gemiye bizzat ben bindiririm." Hava kadehi masanın üstüne koydu."Eğer başaramazsan ölünü bile almaya gelmeyeceğim. Senin benim gözümde kızımı koruyamayan Harke'den bir farkın kalmayacak. Yakalanırsan zayıflığın yüzünden bedelini ödeyeceksin ve ben hiçbir şey yapmayacağım."
Albina başıyla onayladı. Yapabilirim dedi kendi kendine. Pencereye baktı. Güneşin ilk ışıkları gözüne çarptığında bakışlarını kaçırdı. Sabah olmuştu. Yıldızlar ve ay artık yoktu. Yerini güneşe bırakmışlardı. Havada bulut bile yoktu o sabah.
Hava yatağının üstüne oturdu ve ellerini kucağında birleştirdi. "Güneş batana kadar vaktin var. O zamana kadar hava sıcak kalacak. Ama güneş battığı an her yeri tekrar buza çevireceğim."
"Tamam, kabul."
Hava bakışlarını doğan güneşe çevirdi. "O halde süren başladı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasíaDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...