Rodrigo'nun dikkati tamamen dağılmış ve kendisini arkasına dönmeye iten güce karşı koyamamıştı. Sanki yankılanan ses içinden gelmişti. Bütün vücudu sesin etkisinde kalmış ve kalbini aniden hızlandırmıştı. Kanının nasıl hızlandığını sanki kulağının hemen yanında akıyormuş gibi duymuştu. Histerik ve ani bir dönüş yaptı. Bir o kadar da yavaş hareket ediyormuş gibi hissettirmişti.
Rodrigo arkasına döndüğü an vücuduna zincir vuruldu. Uzuvlarını hareket ettirecek iredeyi kaybetti. İçinde saklı kalan duyguyu fark etti aniden ve aklı karıştı. Anlayamıyordu. Görünmez bir zincirle bağlı gibi hissediyordu. Ama bu zincir ona zarar vermiyordu. Hatta kendini bildi bileli varlığını sürdürmüş ve onu beslemiş bir duygu gibiydi. Bu onun için çok farklı ve daha önce bilmediği, tatmadığı bir duyguydu. İlk defa aşık olduğunu anlayana kadar aşkı anlayamamak gibiydi.
Karşısındaki büyük ve görkemli hayvanı ilk defa görse de uzun zamandır tanıyor gibiydi. Hiç yabancı hissetmemişti. Hatta tam olarak kendisine bakıyor gibiydi. Gözlerinin içinde saklı olan tüm o kargaşa, öfke, acı, mutluluk... Aynaya baktığı zamanlarda gözlerinde ne görüyorsa hepsini onda da görebiliyordu.
Boşlukta kalmış eli dolduğunda yanına gelmiş Albina'nın sesini duydu. "O senin Rodrigo." Rodrigo Albina'ya dönemedi. Gözlerini galasteraydan alamıyordu. Öyle güçlü bir duruşu ve gözlerinde öyle yoğun irade görüyordu ki bundan güç aldı. Ona adım adım yaklaşırken elinin arasından Albina'nın eli kayıp gitti. Galasteraya doğru adım adım ilerledi. Galasterayın gözünde gördüğü heyecanı kendi gözleri de yansıyordu. Rodrigo onu merak ediyordu. İlk defa görse bile içinde ona karşı sevgi vardı. Sevgi Rodrigo'nun uzanıp almak için gücünün yetmediği bir şeydi. Fakat bu sefer kalbine konuvermişti. Bunu hazmedemiyordu. İmkansız görüyordu. Ona attığı her bir adım bir öncekinden hızlıydı. Aralarındaki mesafe kapandığında Rodrigo elini kaldırdı. Ona dokunacaktı.
Galasterayın tüyleri kıpır kıpırdı. Hafifçe teninden yükseliyor ve geri iniyordu. Bu ses bir savaş alanını andırıyordu. Birbirine sürtünen tüyleri kılıç darbelerini andırıyordu ve ritmikti. Binlerce kılıçlardan oluşmuş enstrüman gibiydi. Tüm bunların aksine sabırlı bir şekilde duruyor, yerinden bir an olsun kıpırdamıyordu. Rodrigo'yu bekliyordu.
Rodrigo eliyle galasterayın kırmızı gözlerinin arasından yukarıya doğru yatmış keskin tüylerini takip edip alnına ilerledi. Birbirlerine bakan gözleri kenetlenmişti. Galasterayın güçlü ve sıcak nefesi Rodrigo'nun yüzüne çarpıp saçlarını hafifçe savurdu ve Rodrigo'nun gözlerini kapamasına yol açtı. Rodrigo elini sadece ileriye doğru itti. Elini sonunda galasterayın alnı doldurduğunda farkında olmadan tuttuğu nefesini üfledi. Parmakları arasındaki tüylerinin keskinliğini hissetti. Kalın ve keskin binlerce iğnenin bir bedene dizilmiş haliydi onunki.
Rodrigo keskin tüylerinin yolunu takip etti. Galasteray yavaşça başını eğdi Rodrigo'nun ona uzanmasına gerek bırakmayarak. Gözlerini açtı. Hissettiği duygu hoşuna gitmişti. Dudaklarından hayrete düşmüş bir şekilde kesik bir kahkaha döküldü. Eli sırtını takip edip büyük gövdesine ilerledi ve orada kaldı. Kalp atışlarını hissediyordu.
"Evlenelim."
Rodrigo'nun hızlanan kalbiyle eşdeğer olarak galasterayın kalbi de hızlanmıştı. Hatta aynı anda atıyordu. Rodrigo kendisini galasteraydan alamasa da Albina'ya döndü. "Bana göstermek istediğin şey..."
"Evet buydu. Onun türüne galasteray deniyormuş. Türünün sonuncusu. Ona dokunduğum sadece bir an, bana ne hissettiriyorsan aynı şeyleri hissettim. Onun sana ait olduğuna emindim."
Rodrigo'nun eli yavaşça galasteraydan indi. Galasteray yerinde kıpırdamış ve rahatsız olmuştu. Rodrigo tekrar elini onun üstüne koyup sakinleşmesi için seslendi. Ardından tekrar Albina'ya döndü. "Sana nasıl hissettiriyorum?"
Albina Rodrigo'ya doğru ilerledi ve göğsüne ellerini yerleştirip yavaşça boynuna çıkardı. "Karanlık bir odanın içindeki mumu izliyormuş gibiyim. Karanlıkta beni aydınlatıyorsun ama senin eriyip sönmenden, seni kaybedip karanlığın ortasında kalmaktan korkuyorum. Bu korkudan vazgeçemiyorum ama korkularımdan kaçmayacağım, üstüne gideceğim. Seni izleyeceğim. Sen, karanlık olsa da benim yanımda olacaksın, biliyorum. O yüzden evlenelim On Rodrigo Gonzales."
Rodrigo Albina'ya uzandı ve onu uzunca öpüp sarıldı. Birbirlerine sarılmış halde uzanıp giden görüntü Desire ve bir galasteray şahitliğinde idi. İkisi de artık tamdı. Bedenleri, ruhları tamdı. İkisinin de kapalı gözleri etrafı görmeye ihtiyacı duymuyordu. Karanlıkta mutlulardı.
∆∆∆
Gregeor Gonzales hızlı adımlarla sarayın bahçesine ilerlerken adımlarını hissetmiyordu. Gözleri etrafı görüyor ama algılamıyordu. Ayakları onu nereye götüreceğini biliyordu. Haftalarca Mega'dan haber alamamıştı. O gün ansızın kapısı hızla açılmış ve gelen kişinin ağzından sadece kızının ismi dökülmüştü. Masanın başından kalıp giderken içindeki eksikliği hissetmiyormuş gibi davranıyordu. O hissi reddediyordu ama sarayın bahçesine vardığında kızının cansız bedenini görmesiyle reddettiği duygu suratına vurmuştu. Kıpkırmızı olan gözlerini Mega'nın cansız bedeninden çekemedi. Ellerini öyle sıkıyordu ki avucunun içinde damla damla kan birikiyordu. Eşi Mya'nın sarayın bahçesine geldiği gibi attığı çığlık ve feryatlarla gözlerini sıkıca kapattı. Bir babanın en büyük korkusunu yaşıyordu. Evladını koruyamamıştı. Gözlerini açtığında kılıcının kabzasını sıkıca tuttu ve kınından gürültü ile çıkardı. "Bunu yapmaya cesaret edecek kadar kendini büyük gören tek kişi tanıyorum!"
Gregeor karşısında duran Azlonra Fandro'ya döndü ve bağırdı; "Gardını al Azlonra!"
Azlonra hiç ifadesini bozmadan adım adım Gregeor'a yaklaştı. Dişlerini sıkıyordu. Beyaz sakallarının ardında yüzü kaskatıydı. "Ben sana güvenmiştim Gregeor. Savaşta omuz omuza savaştık. Sonra kızın geldi ve oğlumu öldürdü. Neden onu sağ bırakayım? Kana kan... Oğlumu öldürdün ama bak! Ben kızını aldım, oğluna dokunmadım. Bana teşekkür etmeyecek misin?"
Gregeor kılıcını toprağa sapladı ve Azlonra'ya doğru atıldı. Yüzüne indirdiği yumruklarla yere serilen Azlonra'nun yüzü kan içinde kalmıştı. İkisinin etrafında ise yüzlerce kılıç çekilmiş ve bekliyordu. Gregeor'un bir anlık duraksamasında Azlonra ağzına dolan kanı Gregeor'un suratına tükürdü. "Hadi Gregeor. Öldür beni ve savaşı başlat!"
Gregeor havada kalan yumruğunu indirmedi ama bakışları etrafına kaydı. Herkes savaş için hazırda bekliyordu. Mya ağlayan gözlerle Gregeor'a bakarken başını sallıyordu. Dur Gregeor.
Seni de kaybedemem.Gregeor Azlonra'nun yakasını tutan elini bırakırken onu sertçe itti. Yakasını düzeltip ayağa kalktı ve Azlonra'ya yukarıdan baktı. Bölge krallarının elinde olan en büyük mührü kullandı; "Fandro ailesi ile bağımız kopmuştur!"
Gregeor sürgün için talimat vermişti. Arkasını dönüp ilerlerken Azlonra'nun yüzünde beliren hırs büyüyüp onu yerden kaldıracak gücü verdi ellerine. Gregeor'a arkasından kılıç çekerken etrafta aniden bir kaos çıkmış fakat Gregeor'un yere sapladığı kılıcını kavrayıp arkasını dönmesi ve Azlonra'nun kalbine hızla soktuğu kılıçla sona ermişti. Azlonra yaptığı hata Gregeor'un eline intikam şansı vermiş ve Gregeor bunu kullanmıştı.
Sessizlik bir süre uzayıp giderken arkadan kılıç kaldıran hanenin yok oluşunun kaçınılmazlığı sindirilmişti. Gregeor yapılması gerekeni yapmıştı. Gens bölgesinin kralıydı o. Baş kaldırana bedel ödetecek güce sahipti. Bundan kimsenin şüphesi yoktu.
Bir süre sonra bölge haneleri kılıçlarını göğe kaldırdı ve Gregeor'un saltanatını haykırdı. Fakat Gregeor Mega için çok geç kalmıştı. Huzur için attığı adım ondan bir parçayı almıştı. İnsanların korku, güç peşinden gittiği dünyada kaybetmişti ama bir daha kaybetmeyecekti. Bunun için her şeyi yapacak kadar hırslıydı. Harpita'dan sonra Mega'yı da kaybetmenin acısını çıkaracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...