Mega saraya geri dönmüştü. Odasından günlerce çıkmamıştı. Gregeor neler olduğunu sorsa da yanıt vermiyordu. Yemek yemiyordu. Hizmetçilerin hepsini kovuyordu. Aldığı intikam içindeki ateşi söndürmeye yetmemişti. Bağırıp haykırmak istiyordu ama hiçbir işe yaramayacaktı. Bu acı peşini asla bırakmayacaktı.
Bir hizmetçi odasına yine süzülerek girdi ve tepsiyi Mega'ya yaklaştırdı. Mega bir hizmetçiye, bir de elindeki tepsiye baktı. "Götür şunu. İstemiyorum."
"Ama Ob Mega..." Mega tepsiyi tutup bir köşeye fırlattı. Gözleri öyle öfkeyle bakıyordu ki hizmetçinin eli ayağına dolaşmıştı. "Sana istemediğimi söyledim. Artık yemek getirip durmayın!" Hizmetçi yemeği temizlemeye çalıştığında Mega ayağa kalktı. Hizmetçinin kolundan tutup dışarıya fırlattı. Babasını karşısında görmeyi beklemiyordu. Gregeor yavaşça Mega'ya yaklaşıp tokat attığında Mega'nın yüzü yana çevrildi. Saçları yüzüne doğru savrulmuştu. Buna ihtiyacı vardı, biliyordu. Birinin onu sarsmasına ihtiyacı vardı. Mega ağlamaya başladığında Gregeor onu tutup sıkıca sarıldı. Mega babasının sırtına ellerini kenetledi ve hıçkırarak ağlamaya başladı. "Onu öldürdü. Gözümün önünde acımadan onu öldürdü. Hiçbir şey yapamadım!"
Mega yere çökerken babası da onunla birlikte çöktü. Gregeor kızının saçlarını yüzünden çekerek okşadı. "Sen de intikam aldın?" Mega başını salladı. Gregeor hafifçe güldü. "Ve bunu yaparken yakalanmadın. Şüphe bile çekmedin, öyle mi? Gittikçe abine benziyorsun."
Mega babasına baktı. Rodrigo onun abisiydi. Belki de onu kendinden çok seviyordu. Eğer öğrendiği gerçek ile başa çıkabilseydi ve kendini kanıtlamaya çalışmasaydı Aklo ölmeyecekti. Bunu biliyordu. Çocukluk yaptın dedi içinden.
Tam bir aptalsın.Mega bir süre öylece ağladı. Gregeor kızını içeriye soktu ve yatağına oturttu. İçeriye tekrar bir yemek geldiğinde Gregeor kendi eline aldı. Mega babasına başını sallıyordu. "İstemiyorum." Gregeor kızına azarlarcasına baktı. "Annen senin için endişeleniyor. Onu da dinlemiyormuşsun." Gregeor kaşığı Mega'nın ağzına götürdü. Mega kaşığa bir süre baktı. Ardından içti. Gregeor kaşığı geri çekti ve ikinciyi doldurdu. "Canını yaktım mı?"
"Hayır."
"Delirmiş gibisin Mega. Kendine gelmen gerekiyor. Güçlü ol."
Mega yemeğini yediğinde Gregeor kızını yatağına yatırdı ve üstünü örttü. "Dinlen." Gregeor odadan çıktığında Mega boş bakışlarıyla etrafa baktı. Sessizdi. Sessizliği sevmezdi. Şimdi Aklo olsa yanına gider ve sürekli bir şeyler hakkında konuşur, susmazdı. Aklo da onu ilgiyle dinler ve yorum yapardı. Birlikte büyümüşlerdi. Birbirlerinin her şeylerini biliyorlardı. Birbirlerini seviyorlar ama adım atmıyorlardı. Farklı bir ilişkileri vardı. Sanki arkadaşlık bile onlara yetiyordu. Şimdi ise Aklo yoktu. Mega yavaşça ayağa kalktı. Aynanın karşısına geçti. Saçları dağılmıştı. Yüzü solgun, gözleri durgundu. Odanın duvarlarına, yatağına, eşyalarına baktı. Her şey üstüne geliyordu sanki. Boğuluyordu.
Banyo yaptı, üstüne yeni kıyafetler giydi, saçını kuruttu. Küçük bir çanta alıp içine birkaç parça eşya koydu. Omzuna oklarını ve yayını, beline silahını koydu ve odasından yavaşça çıktı. Koridorda biri yoktu. Adımlarını hızlı atıyordu. Bahçeye çıkana kadar kimse onu görmedi. Bahçede ise insanlar vardı. Kalabalıktı. Onların arasına karıştı. İnsanlara çarpmadan ilerlerken kapının önündeki muhafızlara baktı. "Kapıyı açın."
"Babanız emir verdi. Dışarıya çıkamazsınız."
Mega nasıl geçeceğini düşünmeye başladı. Ama aklına bir fikir gelmiyordu. Tam o sırada biri Mega'ya çarparak önüne geçti. Acelesi vardı. Kaçıyordu. Kapıdaki muhafızlar daha ne olduğunu anlamadan hepsini öldürmüştü. Mega sadece kaşlarını çatıp izlemekle yetinmişti. Ortalık birden kaos içinde kalınca boş kalmış kapıya doğru koşmaya başladı. Sadece o değil bir sürü kişi kapıya doğru koşmuştu. "Yakalayın! Kaçıyor!"
Mega kalabalığı takip etti. Hızla koşan adamın peşinden gidiyorlardı. Kırmızı ağaçların arasına girdiklerinde Mega onlardan gizlice ayrıldı ve derin bir nefes aldı. Kaçmıştı. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Ama bir süre uzaklaşmak istiyordu. Yürümeye başladı.
Yeniden ve son defa çocukluk yapıyordu. Kaçıyordu. Adımlarını hızlandırdı. Özgür hissediyordu. Kaçmak Aklo'nun ölümünden sonra ona ilk defa rahat bir nefes aldırmıştı.
Hava her zamanki gibi sıcaktı. Gökyüzü kızıla bürünmüş, güneş batmak üzereydi. Koşmaya başladı. Rüzgar yüzüne çarpıp saçlarını savururken gülümsedi. Kendini bulmaya gidiyordu. Karar verdiği tek şey kendini iyi hissedene kadar geri dönmeyeceğiydi. Gözlerini kapattı. Ayakları ezbere bildiği yolda kendi kendine gidiyordu. Kuşlarla, savrulan ağaçların dalları, her adımında kendisinden kaçan çekirge sesleri kulağına şarkı gibi geliyordu. Sadece hislerine göre hareket ediyordu. Kapalı gözlerini açmaya niyeti yoktu. Sadece hissediyordu. Buna çok ihtiyacı vardı. Her şey yine biriyle çarpışana kadar yolunda ilerlemişti.
Yere düştü. Taşlar düşüşünü yavaşlatmak isterken ellerinde yaralar açmıştı. Üstündeki toprağı sirkeleyip ayağa kalktı. Çarpıştığı kişiye baktığında kaçan adam olduğunu fark etti. Hızla kılıcını çıkardı. "Çekil yolumdan!"
Adam Mega'yı süzdü. Ardından kılıcına tekme atıp Mega'ya atıldı ve onu yere yığdı. Mega bağırıp çırpışırken adam bir iple Mega'nın elini bağlamaya başladı."Bırak beni pislik! Benim kim olduğumu bilmiyorsun."
"Seni tanıyorum. Sen Mega Gonzales'sin. Bu yüzden de artık esirimsin. Artık beni bulsalar bile yakalayamazlar."
Adam Mega'yı yerden kaldırdı ve sürüklemeye başladı. Üstü başı toprak içinde kalmıştı. Mega direnmiyordu. "Tamam. Belli ki suçlusun, beni de ölmemek için yanına aldın. Ama ben zaten kaçıyordum. Seninle gelebilirim. İplere gerek yoktu."
Adam şaşkınlık ve dalgayla karışık bir şekilde güldü. "Niye kaçıyorsun ki? Kocaman bir kalede yaşıyorsun."
"O kocaman kalenin altında eziliyorum artık." Mega az önce esir düşmüştü ama o kaleden uzak olduğu için hala özgür hissediyordu. Düştüğü durum umurunda bile değildi. "Ne suç işledin?"
"Parayla insan öldürüyorum. Bu şekilde hayatımı kazanıyorum. Herkes saraylarda doğmuyor."
"Adın ne?"
"Tuera."
Mega sürüklenirken durması ile Tuera da durdu. Mega için bir katil olması pek de önem arz etmiyordu. Ondan korkmamıştı. Tuera kendisine döner dönmez alnını Tuera'nın suratına vurdu. Tuera bunu beklemiyordu. Burnunu tutarak geri çekilirken Mega bağlı ellerini yumruk yapıp adamın boynuna vurdu ve bayılttı.
Savaşmayı kraliyet ailesinden daha iyi kimse bilemezdi. Doğduklarından beri eğitim alarak büyüyorlardı. Tuera'nın Mega karşısında şansı yoktu. Kılıcını geri aldı ve elindeki ipleri kesti.
Adamı öylece bırakmak istedi ama işine yarayabilirdi. Ellerini bağladı ve başında beklemeye başladı. Abisine benzer bir yapısı vardı. Saçları koyu kahverengi, teni esmerdi. Kaşları gergindi. Bu bakışlarını da keskin yapıyordu. Yüzünde yaşı genç durmasına rağmen karışıklıklar vardı. Hayat onu yormuşa benziyordu.
Mega ayağı ile Tuera'yı itti. Tuera kıpırdadı ve yavaşça gözlerini açtı. Mega'yı başında görmeyi beklemiyordu. Doğrulacakken ellerinin bağlı olduğunu fark etti. Gülmeye başladı. Yüzündeki kırışıklıklar iyice belirginleşmişti. Masum bir gülüş değildi ama tatlı duruyordu. Ayağa kalktığında Mega'ya uzun süre baktı. Yüzündeki beklentiyi okuyabiliyordu. Çektiği acıyı hissediyordu. Bundan kurtulmak istiyordu, farkındaydı. "Ne istiyorsun ufaklık?"
"Biraz para kazansam fena olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...