Mega odasında kendisi için hazırlanan gelinliği inceliyordu. Altın sarısı ve kırmızı işlemeleri olan bir gelinlikti. Altından bir taç yapılmıştı. Abisi olmadan evlenmek istemiyordu ama mecburdu. Abisinin nerede olduğunu bile bilmiyordu. Ama onun için endişelenmiyordu. O başının çaresine bakmayı herkesten daha iyi biliyordu. Ona büyük bir saygısı vardı. Tüm bunları onun gibi olabilmek için yapıyordu.
Evleneceği kişiyi daha önce hiç görmemişti. Nazik ve iyi biri olduğunu söylemişti herkes. Çok da önemsemiyordu nasıl biri olduğunu. Savaş henüz bitmemişti ve Mega yakında öleceğini biliyordu.
Mega odasından çıktığında Aklo ile karşılaştı. Bakışlarını hızla kaçırdı. Küçüklüklerinden beri birbirlerine karşı duyguları vardı. Bunu inkâr etmeyecekti. Aklo Mega'nın yüzüne bile bakmadan geçip giderken Mega gözlerini sıkıca yumdu. Canını yakıyordu bu durum. Ama ailesi için aşkını bile kalbine gömerdi. Yavaş adımlarla dışarıya çıktı. Evleneceği kişi ile tanışacaktı. Yakın zamanda orada olacağını biliyordu. Mega Aklo'nun çantasını alıp atın üstüne bindiğini gördü. Hızlı adımlarla yanına gitti. "Aklo! Nereye gidiyorsun?"
Aklo Mega'ya bakmıyordu. "Neden gittiğimi soracak kadar beni tanımıyorsan açıklama yapmaya gerek duyacağım biri değilsin."
Mega Aklo'nun kolunu yakalandı. "Özür dilerim. Ama sen beni anlayamazsın."
"Anlatırsan anlardım."
Mega Aklo'nun kolunu bırakmadan önce aklını okudu. Gregeor onu sürmüştü. Mega şaşkınlıkla elini çekti. Babasına karşı gelmiş olmalıydı. Buna izin veremezdi. Tam babası ile konuşmaya gidecekken bahçeye hızla bir atlı girdi. "Haristos Fandro ve oğlu Azlonra Fandro öldürülmüş!"
Mega şaşkınlıkla bakıyordu gelen adama. "Nereden öğrendin bunu? Kimsin sen?"
"Ben bölgeyi koruyan ve gözetleyen askerlerden biriyim. Geldikleri araba yol kenarında duruyordu. Cesetleri ise hemen yolun üstündeydi."
"Tam olarak neredeydiler?"
"Çok uzakta değiller. Ben sizi götürürüm."
Mega bir at alıp Aklo ile birlikte yola koyuldu. Hızla ilerlerken Mega sürekli Aklo'ya bakıyordu. Ama Aklo sadece yolu izliyordu, konuşmuyordu. Hava güneşli ve oldukça sıcaktı. Rüzgar elini ayağını iyice çekmişti. Kırmızı ağaçların yaprakları siyaha çalmıştı. Akrepol'ün en sıcak bölgesiydi gens bölgesi. Mevsim ateş mevsimiydi.
Kırmızı ağaçlar git gide sıklığını kaybetti ve düz bir araziye döndü. Uzun süre at üstünde ve sıcak havada yol gittikten sonra birkaç kişi gözüktü. Mega biraz şaşırmıştı. Aklo'ya döndü. O da bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Atlardan indiklerinde Mega karşılarındaki adamlara baktı. "Siz de kimsiniz? Neler oluyor burada?"
Genç bir adam öne çıktı. Kahverengi saçları uzundu. Yüzünün hatları keskindi. Yaşı büyük sayılırdı. Gözlerinde ve tavırlarında ukalalık vardı. "Ben evleneceğin adam; Azlonra Fandro. Öğrendiğime göre aşığın varmış." Mega olanları anlamaya çalışırken Azlonra bir işaret yaptığı gibi Aklo'nun arkasından bir kılıç saplandı. Mega onları buraya getiren adamın elindeki kılıcı Aklo'nun karnında gördüğünde acıyla bağırdı. "Aklo!"
Mega Aklo'ya doğru giderken iki kişi onu tutmasıyla durduruldu. Yanlarında gelen askerler Gonzales askerleri değildi. Bu bir tuzaktı.
Mega Aklo'nun yüzündeki acı ifadeye bakıyordu. Azlonra Mega'nın yanına geldi ve kulağına fısıldamaya başladı. "Ona bak Mega. Ona ne yaptığına bak. Küçüklüğünden bu yana onunla yakınmışsın. Bu da onun ölümüne yol açtı..." Mega ağlayarak Aklo'ya bakıyordu. Aklo başını sallıyordu. Zar zor konuştu: "Senin suçun değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...