Albina kaplanına doğru koşmaya başladı. Gözleri dolmuştu fakat ağlamadı, ağlamayacaktı. Kaplanı Albina'ya yavaş ama büyük adımlar atıyordu. Sonunda buluştuklarında Albina beyaz kaplanının boynuna sarıldı. Parmaklarının ucuna yükselmesi gerekmişti. "Çok büyümüşsün!"
Desire'ın küçük hırıltıları eşliğinde Albina, Desire'ın üstüne bindi. O kadar mutluydu ki kahkahalar atıyordu. "Seni çok özledim Desire. Sana bir şey oldu sandım!" Albina Desire'ın tüylerini okşamaya başladı. Yumuşacık tüyleri arasında ellerini gezdirirken eski anıları aklına geldi. Ne zaman üzülse Desire'ın tüylerini okşardı. Bu onu rahatlatırdı. Eski zamanları özlüyordu.
Albina ve Desire birlikte sahile doğru gittiler. Albina, Dejhcal'e kaplanını göstermek için sabırsızlanıyordu. İçinde büyüyen heyecan sahile ulaşması ile son buldu. Dejhcal yoktu. Albina etrafına bakarken kumda bir yazı gördü: "Sözümü tutmaya gidiyorum. Elinden geleni yap, küçük. Seni bulacağım."
"Bulacağını biliyorum."
Albina kuruyan dudağını ıslattı. Güneş doğmuş, etrafa ışıklarını saçıyordu. Albina elini kaldırıp güneş ışığının yüzüne gelmesini engelledi. Elleri sanki güneşi avcunun içine alıyordu. "Yine yalnız kaldık Desire." Albina Desire'a doğru yükseldi ve ona kocaman sarıldı. "Desire? Dimitri ve Tjef nerede?"
Albina bir süre ne yapacağını düşündü. Ardından ormana Desire ile birlikte daldı. Ormanın içinde bu sefer bir açıklık vardı. Ağaçlar dallarını çekmiş, bitkiler boyunlarını eğmişti. Güneş ışıkları az da olsa aydınlatıyordu açıklığı. Bu bir yol olmalı diye düşündü. Açıklığı izledi. Dikkatle etrafına bakıyordu. Orman gittikçe korkunç bir hal almaya başladı. Ağaçların rengi siyaha dönmüştü. Orman hasta gibiydi. Hatta içindekilerle birlikte ölmüş, çürümeye yüz tutan bir orman gibi...
Albina yolu izleyip genişçe bir alana ulaştı. Geniş alanın etrafı; siyah, büyük ağaçlarla kaplıydı. Karşısında ise kurumuş sarmaşıkların sarıldığı büyük bir geçit vardı. Etrafta çok rahatsız edici bir sessizlik hakimdi ve Albina bunun iyi bir şey olmadığını çok iyi biliyordu. Etrafını dinliyordu ama tek duyduğu Desire ve kendisinin yaşadığına dair izlerdi.
Albina geçidi geçtikten sonra karşısına bir köprü çıktı. Köprünün karşısında ise yüksek bir saray vardı. Bir nehrin üstüne yapılmış saray; Akrepol sarayından daha küçüktü fakat daha yüksekti. Oldukça eskimişti. Sanki saray bile çürüyordu. Albina tereddütle etrafına baktı. Kimse yoktu. Hiçbir canlı yoktu. Albina, Desire ile köprüde ilerlerken arkasına bakıp duruyordu. Nefes alan birinin varlığını istiyordu. Çok yanlış zamanda gittin Dejhcal diye düşündü.
Albina sarayın açık kapısından içeriye girdi ve Desire'ın üstünden indi. Girişte küçük bir bahçe vardı. Bahçe yemyeşildi. Bununla beraber renk renk çiçekler vardı dört bir yanında. Albina bir an arkasına baktı ve köprünün ötesindeki ormanla karşılaştırdı. Sanki sarayda yaşayan bir şey vardı. Albina bunu anlamıştı.
Sarayın içindeki birkaç kalenin birisinin kapısı açıktı. Albina o kapıya doğru yöneldi. Attığı her adımla beraber kalp atışları hızlanıyor ve vücuduna bir heyecan dalgası yayılıyordu. Bir uyuşma hissi parmak uçlarına kadar ulaşmıştı. Gerginlik mi, heyecan mı yoksa başka bir şey mi bilmiyordu. Bütün duyguları girift halini almıştı; iç içe geçmiş, karmaşık...
Albina içeriye girdiğinde kapı ardından hızla örtüldü ve karanlık koridorun örtülü olan bütün perdeleri bir anda açıldı. Albina korkuyla gözlerini yummuş ve eli kalbinde bir vaziyette kalakalmıştı. Sakin ol diye içten içe bağırıyordu kendisine.
Bunları yapanlar koruyuculardan başka birisi değil.
Sana zarar vermezler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT 2 : Koruyucular
FantasyDaha fazla karmaşa, daha fazla kötülük, daha fazla savaş... Akrepol'den sonra karışan başka bir kıta daha... Ve ateşten sonra buzu iliklerine kadar hissedecek olan Albina. Fedakarlık hiç bu kadar zor, hiçbir gerçek bu kadar sır dolu olmamıştı. Ve ta...