Giriş Bölümü

31.1K 1.7K 7.5K
                                    


Merhaba sevgili okuyucularım, yeni bir kurgu, yeni karakterler ve yeni maceralar ile geldim. Sizden okumaya başladığınız tarihi yazmanızı rica ederim ❤

Hikayem 2018 yılında başlamış olup, 2020 yılında tamamlanmıştır. Kitaba başlamadan önce belirtmek isterim ki, bu ağır bir dram kitabıdır. Kitabın her bölümü sizi farklı bir evrenin kapılarını açmanıza vesile olacak ve geniş bir hayal âlemine sürükleyecektir. Bu arada okumadan önce muhakkak mendillerinizi yanınıza almayı unutmayın... Sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim. ❤

Multiye kitabımızın tanıtım videosu eklenmiştir ❤ Yorumlarınızı beklerim...

Keyifli Okumalar 💕

🌞🌞

1998 Aralık / İstanbul

İstanbul, son zamanlarda en kasvetli günlerini geçiriyordu. Aralık ayı, sert rüzgarlarını bu şehire vururken bu sert rüzgardan etkilenmeyen bir yuva vardı. Aşkın ve mutluluğun hüküm sürdüğü bu yuva İstanbul ayazına rağmen sımsıcaktı. Onların aşkı en büyük kasırgayı bile yok edebilecek güçteydi. Çünkü onlar aşkı kolay kazanmamışlardı.

İşte bu mutluluğun portresi olan yuvaya minik bir Güneş doğmuştu. Aşklarının ve zorlukların en büyük meyvesi... Mehmet ve Eylül çiftinin minicik kızları, Sara. Annesi gibi sarı saçlara ve mavi gözlere sahip olan minik kız babasının Güneşi, annesinin Okyanusu'ydu.

Eylül, uyuyan kocasını bir süre izleyip, kızına bakmak için ayaklandı. Üstüne beyaz sabahlığını giyindi. Gözleri, kara bulutların esiri altına aldığı gökyüzünü buldu. Bugün sanki yas ilan etmişti İstanbul. Bir ürperti geçti kadının bedeninden. Korku hüküm sürdü yüreğine. Acı peydahlandı kalbinde...

Anlam veremedi içindeki karmaşaya. Hızlı ve fevri hareketlerle odadan çıkıp, küçük okyanusunun bulunduğu odaya ilerledi. Korkuyordu minik kızına bir şey olmasından. Çünkü kızları doğuştan astım hastasıydı.

Kızını uyandırmadan yavaşça açtı odanın kapısını. Ve güzel kızının minik bedeni buldu göz hârelerini. Âh yavrusu ne de güzel uyuyordu. Yavaşça yaklaştı ve oturdu kızının baş ucuna. Parmakları dokundu sarı saçlarına. Yüreğinde hâlâ çözemediği içli bir karmaşa vardı. Bugün kızlarının isteği üzerine Uludağ'a gideceklerdi. Âh eşide kızına ayak uydurmuş, iki koca bebek bir olup ikna etmişti Eylül'ü.

Sara, ufak dokunuşlar ile gözlerini araladı. Ve annesinin kendisine benzeyen o ışıl ışıl mavi gözlerine baktı. Minik elleri ile gözlerini ovalayıp, yatakta doğruldu.

"Günaydın anneciğim," dedi. Beş yaşındaydı. Bedeni küçük olabilirdi ama yüreği kocamandı. Akıllı bir çocuktu yaşıtlarının aksine. "Günaydın miniğim." Kızının saçlarına minik bir buse kondurup, kahvaltı hazırlamak için mutfağa indi.

Sara ise hemen sarı saçlarını savurarak babasının uyuduğu odaya koştu. Her sabah rutin olmuştu onlar için. Eylül, minik kızını uyandırır, Sara da babasını. Yatakta sırt  üstü yatmış babasını görür görmez kıkırdadı. Mehmet ise her sabah kızının dokunuşları ile yeni uyanıyormuş gibi yapar, uyanmış olmasına rağmen minik elleri ile uyandırmasının zevkini yaşardı. Kızının kıkırtılarını duyduğu an içi içine sığmadı. Âh dedi içinden kız babası olmak ne güzel. Eşine aşık bir koca, kızının kahramanı bir adamdı Mehmet.

Sara yavaşça yaklaştı babasına. Sonra babasının misk kokusu doldu burun deliklerine. Sanki son kez alıyormuş gibi çekti içine. Çok dayanamadan çıktı babasının üstüne ve minik elleri ile yüzünü kavradı. Sonra minik minik öpücükler kondurdu babasının esmer tenine.

Eksik Kalan / TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin