Taşkın'ın yatak başlığına sırtımı yaslamıştım ve ayaklarımı uzatmıştım. O da aynı şekilde karşımda kollarını göğsünde kavuşturmuş, ayaklarını uzatmıştı. Yaklaşık bir saattir sakin bir şekilde konuşuyorduk. Kendimi anlattıklarına o kadar kaptırmıştım ki zamanın nasıl geçtiğinin farkında değildim.
Yatağına karşılıklı uzanıp konuşmadan önce bana deli gibi aç olduğunu söyledi ve pizza sevip sevmediğimi sordu. Ona sevdiğimi söylediğimde direk telefonuna sarıldı ve ikimize de birer büyük poy pizza söyledi. Kızdım ve asla bitiremeyeceğimi söylediğimde gözlerini devirdi. Benim kalan dilimlerimi de yerken neden bana da büyük boy söylediğini anlamıştım.
Bu küçük anlarımızda onunla ilgili daha önemsiz ama aynı zamanda belirgin özelliklerini de öğreniyordum. Mantardan nefret ediyordu ve para karşılığı bile olsa asla yemeyeceği bir şeydi. Çok temiz ve düzenli biri değildi ama etrafta çöp bırakmaktan hoşlanmıyordu.
Bana buraya döndükten sonra hayatını yeni baştan nasıl şekillendirmeye çalıştığını anlattı. Bir dergi için çalışmak aklında yokken tesadüf eseri 'Genç Sanat Akademi' adlı dergide kendine bir iş bulmuştu. Bu konuda şanslı olduğunu söyledi çünkü evden çalışabiliyordu. Eğer onu küçük bir ofise tıksalardı sinir krizi geçirip oradan koşarak uzaklaşabileceğini söylediğinde minik bir kahkaha attım.
Ama bir öfke problemi olduğunu biliyordum. Bunu her zaman belli ediyordu. Ona bunu çekinerek sorduğumda küçüklüğünden beri öfkesini dışarı nasıl yansıtacağını bilemediğini ama bunu yenmeye çalıştığını söyledi.
Annesinden beri böyle olduğunu düşündüm. Ama konuyu açmadım.
Konuşurken elini küçük dövmelerinin üzerinde gezdirdi. Sağ kolunda sol kolundan daha fazla dövme vardı ve hiç biri büyük dövmeler değildi. Bakışlarımın kolunda gezindiğini fark edince gülümsedi.
"Sevdin mi?"
"Ne olduklarını tam olarak anlayamadım." diye mırıldandım.
Bunun üzerinde yatakta doğruldu ve yanıma oturup sırtını başlığa yasladı. Yatağı küçük olduğu için ve kendisi haddinden fazla uzun olduğu için aslında sıkışmış gibiydim.
Sağ kolunu öne doğru uzattı ve rahatça dövmelerini incelememe izin verdi.
Yine şekillere bir anlam yükleyememiştim. Bileğinin üstünde küçük bir saat vardı. Ama akrep ve yelkovanı yoktu. İç içe geçmiş üçgenler, paralel çizgilerde göze çarpıyordu. Dağınık bir şekilde koluna serpiştirilmiş gibiydi.
Parmaklarımı kolunda gezdirirken " En son ne zaman dövme yaptırdın?" diye sordum.
"Sanırım iki yıl kadar oldu." Sonra kollarını tekrar önünde bağladı.
"Nasıl karar verdin peki?"
"Bugün yaklaşık bin tane falan soru sorduğunu biliyor musun?" dedi sırıtarak.
Aslında haklıydı.
Sorularıma cevap verdiği nadir anları kaçırmak istemiyordum sadece.
"Seni sıkıyorum değil mi?" diye sordum suratımı asarak. Öyle olmadığımı umut ettim. Çünkü yanında bundan daha fazla kalmak istiyordum.
Eliyle çenemi kavradı ve gözlerine bakmamı sağladı.
"Bu mümkün değil." dedi net bir ifadeyle.
İçimde bir yerde daha önce oluştuğunu düşündüğüm kelebeklerin tekrar ortaya çıktığını hissettim.
"Biliyor musun?" dedi çarpık bir şekilde gülümseyerek. "Odama gelen ilk kızsın."
Bunun beni bir parça rahatlatması gerekiyordu belki ama kendimi 'odasına gelmeyen' kızları düşünmekten alıkoyamadım. Şu an düşünmem gereken belki de en son konuydu ama kendimi durduramıyordum.
"Yanlış bir şey mi söyledim?" dedi.
"Yo hayır." Elini tuttum ve gülümsemeye çalıştım.
"Seninle konuşurken bazen kelimeler ağzımdan düşünmeden çıkıyor." Kaşındaki kesiği kaşırken devam etti. "Sanırım problemlerimizden biride bu." gülümsedi.
Bende aynı şeyleri kendim için söyleyebilirdim.
"Bence birbirimize alışmaya başlıyoruz." dedim düşüncelerimi dile getirerek. İlk zamanlarımıza kıyasla kilometrelerce yol katetmiştik.
Yüzümü incelerken gözlerini düşünceli bir ifade ile kıstı.
Tam ona ne düşündüğünü soracaktım ki hızla dudaklarını benimkilere bastırdığında kelimelerimi yutmak zorunda kaldım. Öpücüğü nazik ama aceleciydi.
Ellerimi saçlarına geçirdiğimde ona uyum sağlamaya çalıştım. Küçük yatağında zaten olabildiğince birbirimize yakındık ve bu vücuduma bir ateş dalgasının yayılmasına neden oldu. Ellerime dolanan saçlarını çektiğimde alt dudağımı ısırdı ve ağzımdan bir inleme firar etti.
Nefes nefese bir şekilde yüzünü benden bir kaç santim geri çektiğinde yandığımı hissediyordum.
"Bugün burada kalman için seni nasıl ikna edebilirim?" Yüzünde yaramaz bir sırıtış vardı.
"Beni az önce ikna ettin." diyerek gülümsedim.
Ona inanmayı,güvenmeyi seçmiştim.
Sanki en başından beri başka hiç bir seçeneğim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Zaman Hakkında #Wattys2022
JugendliteraturAşk, imkansız olan birçok şeyi mümkün kılar. Feza'nın tüm hayatı değişti. Evi,arkadaşları,planları... Hepsi babasının beklenmedik ölümünün bir sonucuydu. Şimdi tek yapması gereken yeni başladığı okuluna odaklanmak, daha sadık arkadaşlar edinmek ve...