Bölüm 76

655 68 2
                                    


"Ciddi olamazsın! Anneni evden mi kovdu?" Emir elindeki kahve bardağını hızla masaya bıraktı.

Kafamı iki yana salladım. "Öyle değil." Dün olanları anlatırken resmen tekrar yaşıyor gibiydim. Aslında olayın şokunu hala üstümden atmış sayılmazdım.

"Annen şu an Taşkın'dan nefret ediyor olmalı." diye mırıldandı.

"Her zamankinden çok olacağını sanmam." dedim ve omuzlarım düştü. Annem ve Taşkın arasında ki her şey daha kötüye gidiyordu.

"Feza bu şekilde devam edemez biliyorsun değil mi? O senin annen." Emir kaşlarını kaldırıp bana baktığında iç çektim.

"Biliyorum." dedim keyifsizce.

"Bence dersten sonra onu ara ve bir kafeye çağır. Sakin bir şekilde konuşup anlaşmaya çalışın." diye akıl verdiğinde çenemi elime yasladım ve düşünmeye çalıştım.

"Keşke annem Taşkın'ı biraz anlamaya ve tanımaya çalışsaydı. Her şey o kadar kolay olurdu ki."

"O zaman ona anlat." dedi keskin bir sesle.

Muhtemelen annemi arayıp çağırdığımda hiç düşünmeden gelirdi. Beni eve dönmeye ikna etme fırsatını kaçırmayacağını biliyordum. Elimdeki tek yol bu olduğu için başka çarem yoktu. Annemi sonsuza kadar uzakta tutamazdım.

"Arayacağım." dedim pes ederek.

Emir gülümsedi. "En doğru karar."

Yaklaşık bir saat sonra dersten çıkmıştık ve ben elimde telefonumla hala çıkış turnikelerinin önünde bekliyordum. Emir yanımda sabırsızca dikilirken bir ayağını ritmik bir şekilde yere vurmaya başladı. "Bugün arayacak mısın?"

"Sadece tedirginim."

"O senin annen Feza. Ara ve konuşmak istediğini söyle." Elini hızlıca telefonuma doğru salladı.

"Tamam tamam. Arıyorum." Kendime düşünme fırsatı vermeden aradım ve kulağıma götürdüm. İlk çalışta açtı.

"Feza? Bir şey mi oldu?" Sesi endişeli geliyordu.

Dün söylediklerim aklıma gelince kendimi kötü hissettim. "Hayır anne." Gergince bir nefes verdim. "Konuşmak istiyordum. Okulun yakınlarında buluşalım mı?"

Bir kaç saniye ses gelmedi. "Tabi olur. Beni bekle. Seni ararım."

"Tamam." dedim ve telefonu kapattım. Üstümden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum.

"Geliyor mu?" diye sordu Emir merakla.

Onu başımla onayladım. "Geliyor. Birazdan arar."

Elini omzuma koyup güven verircesine sıktı. "Ona sadece anlat Feza. Sakince ve dürüstçe."

Minnet dolu gözlerle baktım. "Çok teşekkür ederim Emir."

Güldü. "Senin çılgın aşk hikayen hepimizi yıkıp geçmeden bir dur demeliyiz değil mi?" Emir bunu ilk söylediğinde ciddiye almamıştım ama cidden çılgın bir hikayeye dönüşmeden olayları kontrol altına almam gerekiyordu. Ben çılgın bir hikaye istemiyordum.Huzurlu,mutlu ve olaysız bir aşk hikayesi istiyordum.

Emir ile vedalaştıktan sonra annemle okulun yakınlarındaki küçük bir kafede buluşmak için sözleştik. Ondan önce vardım ve cam kenarında bir masaya oturup kendim için kahve sipariş ettim. Söyleyeceklerimi zihnimde tutarlı hale getirmeye çalışıyordum ama tedirginliğimin buna pek faydası olmuyordu.

Kahvem geldikten bir dakika sonra annem kapıdan giriş yaptı. Gözleri ile bir süre etrafı taradı ve beni bulduğunda yüzü ifadesizliğini korudu. Bana gerçekten çok kırgın olmalıydı.

"Hoş geldin anne." dedim masaya oturduğunda.

"Sana bir şey mi yaptı?" Annem meraklı bakışlarla yüzümü incelemeye başladığında gözlerimi devirdim.

"Anne Taşkın'a kiralık katil muamelesi yapmaktan vazgeç." diye söylendim.

"Benim hislerim kuvvetlidir Feza. O çocukta bir şey var." Ellerini masanın üzerinde birleştirip gözlerini bana dikti.

Söylediklerini duymazdan geldim. "Anne sadece biraz olsun onu tanımaya çalışamaz mısın?" diye yalvardım.

Annem başını iki yana salladı. "Feza ne yapmaya çalışıyorsun?"

Ona çaresiz gözlerle baktım. "Sadece biraz olsun makul olmanı istiyorum."

"Bende biraz olsun akıllı olmanı istiyorum." diye karşılık verdi.

"Anne salak değilim." diye çıkıştım ama sonrasında kendimi topladım. "Taşkın sandığın gibi biri değil. Düzenli bir işi var ve babası hastanede yatıyor." Annesinden nasıl bahsedeceğimi bilmiyordum. Gerçi Taşkın'ın annesi hakkında ne biliyordum ki?

"Bizim orada oturuyordu biliyorsun. Köprünün aşağısında kalan tek evde." diye devam ettim.

Annem başını yana yatırdı ve kaşlarını çattı. "İki katlı ve büyük bir bahçesi olan ev mi?"

Orayı biliyor muydu? "E..Evet." diye kekeledim.

Annemin kaşları havaya kalktı ve gözlerini kırpıştırdı. Dudaklarını araladı ama bir süre konuşamadı. "Taşkın...Tuğrul'un oğlu mu?"

Sorduğu soruyla ağzım açık kaldı. "Onu tanıyor musun?" sesim boğuk çıkmıştı. Annem Taşkın'ın babasını adıyla hitap edecek kadar tanıyor muydu? Bu kesinlikle beklenmedikti.

Sorumla beraber annem bakışlarını kaçırdı ve camdan dışarı bakmaya başladı. "Babanla arkadaşlardı ama yıllar önceydi. İyi bir adamdı. Evlendiğini duyduğumuzda biz çoktan oradan taşınmıştık." Bakışlarından yıllar öncesine gittiğini anlamıştım.

Hala şaşkındım. "Sonra bir daha görüşmediniz mi?" Burada anlatan kişi ben olmalıydım ama durum tersine dönmüştü.

Kafasını iki yana salladı. "Hayır." Sonra kötü bir anı aklına gelmiş gibi alnı kırıştı. "Kötü bir evlik yaptığını duydum. Sanırım karısının alkol problemi vardı."

"Boktan annemin nerede olduğunu ve ne boklar yediğini bilmiyorum Feza!"

Aklıma oğlunu küçük yaşta terk eden bir anne geldi. Yüzü netti. Çünkü fotoğrafını görmüştüm. Kapıdan sökülen bir isim, geride kalan bir kaç fotoğraf ve ardında bıraktığı annesinden nefret eden bir çocuk.

"Feza?" Annem beni düşüncelerimden uyandırdı.

"Taşkın annesinden hiç bahsetmiyor." diye fısıldadım. Daha çok kendi kendime konuşuyor gibiydim.

Annemin bakışları bir anlığına yumuşadı. "Annesi nerede?"

"Gitmiş."

"Bunu bilmiyordum." dedi sadece.

Annemin Taşkın'ın ailesini tanıyor olmasının bir şeyleri değiştirip değiştirmeyeceğinden emin değildim. Ama benim açımdan bir değişikliğe yol açtığı kesindi. Taşkın'ın çevresine karşı ördüğü duvarı yıkıp gerçekte ne hissettiğini bilmek istiyordum. Beni uzakta tutmak istediği o şeyleri bilmek ve onu anlamak istiyordum.

"Gördün mü bak? Onu sandığın kadar çok tanımıyorsun." Bunu söylemesi her zamankinden çok canımı sıkmıştı. İçinde haklılık payı olduğunu bilmek kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu.

"Onu seviyorum anne." Elimde olan ve tutunabileceğim tek şey buydu.

Annem bana sokakta gördüğü bir yavru kediye bakar gibi bakıyordu. "Bazı hisler her zaman karşılıklı olmak zorunda değil."

Kafamı onaylamaz bir şekilde iki yana salladım. "Beni sevdiğini biliyorum." diye itiraz ettim. Sonra çantamı omzuma taktım ve ayağa kalktım. "Gitmeliyim anne." Annemin düşündüklerini dinlemek bana iyi gelmiyordu. Ayrıca yeni öğrendiğim bilgiler kafamda resmen dans ediyordu. Taşkın'la konuşmak istiyordum.

Annemin suratı ciddi bir hal aldı. "Umarım hayal kırıklığın sandığım kadar büyük olmaz Feza."

Yüzüne bakarken kaşlarımı çattım. Bir cevap vermek istedim ama sonra vazgeçip kafenin çıkışına doğru yürümeye başladım. Annemi ikna etmenin bir yolu yoktu. Muhtemelen zaman onu ikna edecek tek şeydi.

Geçmiş Zaman Hakkında #Wattys2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin