Utandığım için mi bu kadar garip hissediyordum yoksa heyecandan mı? Yanaklarım hala yanıyordu ve mutfağa gittiğim de devam edeceği kesindi. Yüzümü ellerimin arasına aldım ve kısık bir sesle inledim. Resmen kapıda durup beni izlemişti. Taşkın'ın daha önceden izlemiş olabileceği kadın sayısı aklıma geldiğinde yüzüm düştü. Arabasında gördüğüm prezervatif düşüncelerime girdiğinde hızla kafamı iki yana salladım ve onları zihnimden uzaklaştırmak istedim.
Bu düşünmek isteyeceğim son şey bile değildi. Taşkın ve kadınlar. Ürperdim.
En sonunda giyinip odadan çıktım ve koridorda ilerleyip mutfağa girdim. Burnuma mis gibi kokular geldiğinde karnım açlığımı belli edercesine tepki verdi ve sırıttım. "Omlet mi yaptın?" diye sordum şaşkınlıkla.
Taşkın tezgahın önünde duruyordu ve kestiği ekmekleri alıp masaya yerleştirmek üzere arkasını döndü.Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Ekmek almaya mı gitmişti? Taşkın'dan beklemediğim bir seviyede kahvaltı masası önümde duruyordu. Sandalyelerden birini çekip oturdum.
"Hayatımda ilk defa yaptığım bir şey değil." diye açıkladı muzipçe ve bir çay fincanını önüme koydu. Gülümseyip teşekkür ettim. Ben tost ve meyve suyu beklerken karşılaştığım şey kesinlikle beni şaşırtmıştı.
Karşıma oturduğunda meraklı gözlerle bana bakıyordu. "Ne oldu?" diye sordum safça. Gözleri ile önümdeki tabağı işaret etti. "Yemeyecek misin?" Ah..Beğenip beğenmeyeceğimi merak ediyordu.
Omletimden bir çatal aldım ve aç olan mideme zevkle indirdim. Gerçekten güzeldi. Bir çatal daha alırken "Yapamadığın her hangi bir şey var mı?" diye şakayla karışık sordum.
Bunu komik bulmuş gibi güldü ve "Sadece bir omlet." diye kestirip attı.
Taşkın kahvaltı sırasında geride kalan eşyalarının bugün eve geleceğini söyledi ve aklıma hala annemde duran eşyalarım geldi. Çoğuna ihtiyacım vardı ama onları nasıl alacağımı bilmiyordum. Mutlaka bir yol düşünmem gerekiyordu. Kahvaltımız bittiğinde mutfağı ben topladım çünkü Taşkın bu konuda tam bir felaketti.
Öğleden sonra Taşkın'ın eşyaları geldiğinde beni oturma odasına kapattı. Sebebi absürt derecede komikti. Sanırım nakliyecilerin beni evde görmesinden rahatsızlık duyuyordu. Televizyonu açıp işlerinin bitmesini bekledim. Kanallar arasında dolanırken kapı açıldı ve Taşkın içeri girdi.
"Mavi koltuğun geldi." dedi gülümseyerek.
"Senin mavi koltuğun." diye düzelttim.
Yanıma oturdu ve yüzünde yaramaz bir gülüş belirdi. "Benimle yaşamayı kabul ettiğinde senin olacak." dedi omuz silkerek.
"Her saat başı hatırlatma yapmasan olmuyor değil mi?" dedim gülerek.
"Israrcı biriyim." Kesinlikle öyleydi.
Beni elimden tutup ayağa kaldırdı ve ona tek kaşımı kaldırarak baktım."Odanın yeni halini merak etmiyor musun?" diye sorduğunda gülümsedim. Hevesli görünmeye çalışarak başımı salladım. Nedenini bilmesem de tahmin edemeyeceğim kadar küçük ayrıntılar Taşkın için önem arz ediyordu.
Eli elimde koridoru adımladık ve kapıyı benim için açtı. Elini bıraktığımda odaya girip değişikliklere göz attım. Siyah koltuk gitmişti ve yerini mavi koltuk almıştı. Dolabın yanında bir çalışma masası duruyordu. Dikkatli bakınca bunun Taşkın'ın eski evindeki masa olduğunu anladım. Bir kaç koli ve büyük bir valizde giysi dolabının önünde duruyordu.
"Güzel." dedim gülümseyerek. Taşkın bu eve yerleşmeye devam ediyordu ama benim daha eşyalarım bile yanımda değildi.
"Bir sorun mu var?" diye sordu yanıma yaklaşırken.
Omuzlarımı düşürdüm ve iç geçirdim. "Eve gidip kalan eşyalarımı almam gerek ama nasıl yapacağımı bilmiyorum." dedim. Evde annemle karşılaşma fikri gerginliğin tüm vücuduma yayılmasına neden oluyordu.
Taşkın bir an düşündü ve sonra kollarını bana uzatıp başımı göğsüne yasladı. Tanıdık kokusunu içime çekerken istem dışı gözlerim kapandı. "Yarın dersin kaçta?" diye sordu yumuşak bir sesle.
"Sabah." dedim sadece.
Belimdeki elleri kolumdan omzuma doğru uzandı ve beni geriye çekip yüzüme bakmaya çalıştı. "Yarın dersten sonra eve gidip eşyalarını alabiliriz. Büyük ihtimalle annen işte olur. Anahtarın var değil mi?"
Bunu bir süre kafamda tarttım ve en az risk barındıran yolun bu olduğuna karar verdim. Başımı salladım ve "Var." diye onayladım.
"Merak etme. Bir sorun çıkmaz." diye güvence verdikten sonra tekrar bana sarıldı ve bende kollarımı boynuna doladım. "Teşekkür ederim." dedim minnetle.
Dudağının bir kenarı yavaşça yukarı kalktı."Bana teşekkür etme."
Ama ona bir şekilde teşekkür edebilmem gerekiyordu ve bildiğim tek yol buydu. Kollarım boynundayken bakışlarımı yakışıklı yüzünde gezdirdim. Bana yine aynı şekilde bakıyordu. Bir hediyeymişim gibi. Ayaklarımın ucunda yükseldim ve hiç tereddüt etmeden dudaklarımı onunla buluştururdum.
Dudaklarının sıcaklığı aniden beni sardı ve kalbim tekledi. Ellerimi ensesindeki saçlarına doladım ve onu iyice kendime çekmeye çalıştım. Buna karşılık ağzımın içine doğru inlediğinde neredeyse kendimden geçiyordum. Ayaklarımız birlikte hareket ettiğinde kendimi duvara yaslanmış bir şekilde buldum. Nefes alabilmek için dudaklarımı çektiğimde dudakları boynum aşağı kaydı.
"Evet." dedim hiç düşünmeden.
Nefes nefeseydim.
Başını boynumdan çekip yüzüme baktığında kafasının karıştığı gözlerinden anlaşılıyordu. "Evet."dedim tekrar. "Seninle yaşarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Zaman Hakkında #Wattys2022
Teen FictionAşk, imkansız olan birçok şeyi mümkün kılar. Feza'nın tüm hayatı değişti. Evi,arkadaşları,planları... Hepsi babasının beklenmedik ölümünün bir sonucuydu. Şimdi tek yapması gereken yeni başladığı okuluna odaklanmak, daha sadık arkadaşlar edinmek ve...