Sabah alarmımın sesi ile uyandığımda gözlerimi zorlukla açtım. Aslında çok erken bir saat değildi ama uykumu alamamış gibi hissediyordum.Kalkıp vücudumu esnettim ve doğruca banyoya girdim.
Aşağı indiğimde annemin çoktan çıktığını biliyordum. Her sabah benden önce çıkması gerekiyordu. Ama mutfak masasında benim için hazırladığı kahvaltıyı gördüğümde kendimi kötü hissettim. İkimizde birbirimizi anlamıyorduk ve sonuç olarak dün akşam daha önce hiç etmediğimiz bir biçimde kavga etmiştik.
Evden çıkıp durağa doğru yürürken Taşkın'a bir mesaj attım. Uyandığı zaman görüp beni arayacağını biliyordum. Son zamanlarda önceki endişelerimin yavaş yavaş kaybolduğunu düşünüyordum. Taşkın'a karşı duygularımın karşılıksız kalmasından korkuyordum ama davranışları bunun tam tersini söylüyordu.
Onun sevme ve bunu gösterme biçimi alışılmışın dışındaydı. Buna bir itirazım yoktu çünkü bu şekilde göstermesi beni yok saymasından kat kat daha iyiydi.
Okula girdiğimde Emir'e bir mesaj attım ve ön bahçedeki masalara oturarak onu beklemeye başladım. Taşkın'ın çıkardığı kavga ve kaba davranışlarından sonra bile arkadaşlığımızın bozulmadığı için seviniyordum. Neyse ki Emir gerçekten çok anlayışlı bir insandı.
O kavgadan sonra yalnızca bir kez karşılaşmışlardı.Taşkın benim zorlamam ile yarım ağız bir şekilde Emir'den özür dilemişti. Emir onun aksine oldukça dostça bir tavırla bir sorun olmadığını söylemişti. Taşkın'ın hak ettiğinden daha fazla anlayışlıydı.
"Tarih derslerinden nefret ediyorum." Emir söylenerek karşıma oturduğunda ona gözlerimi devirerek karşılık verdim.
"Birhan hocayı yakışıklı bulduğunu sanıyordum." dedim.
"O uyuzun teki olduğunu anlamadan önceydi." Yüzünü alaylı bir tiksinme ifadesi ile buruşturdu. Ona gülümsedim ve derse girmeden önce her zaman yaptığımız gibi kahve almak için küçük kafeteryaya doğru ilerledik.
"Annenle konuşabildin mi?" diye sordu kahvesini tezgahtan alırken.
"Evet." dedim. Yüzümü astığımı biliyordum.
"Pek iyi geçmedi anlaşılan."
"Geçmedi." Sıkıntı ile iç çektim. "Kavga ettik."
Sınıfa girdiğimizde her zaman oturduğumuz yer yine boştu. Direkt olarak oraya yöneldik. Sıramıza oturduğumuzda bizi süzen gözlerin yine farkındaydım. Kavga olayından sonra ne olup bittiğini çözememiş ve hala merak eden bir grup arkadaşımız vardı.
"Neden tanıştırmadığını anlamıyorum." dedi kahvesinden bir yudum daha alırken.
"Annemi tanımıyorsun. Bu işlerin sadece daha kötüye gitmesine neden olur." Karton bardağımı elimde çevirirken düşünceliydim. Ya ben yanılıyorsam? Belki de aynı ortamda bulunmaları annemin buzlarının erimesine yardımcı olurdu.
"Sen daha iyi bilirsin tabi." dedi Emir ve tek kaşını kaldırarak devam etti. "Ama eninde sonunda onu annenle tanıştırmak zorunda kalacaksın."
"Biliyorum.." diye geveledim.
Birhan hoca her zamanki ciddiyetiyle sınıfa girdiğinde konuşmayı kestik.
Ders arasında yemeklerimizi alıp boş yer bulmaya çalışırken kafeteryada bir kaç tur atmak zorunda kalmıştık. En sonunda boş bir masa bulup oturduğumuzda ikimizde açlıktan ölüyorduk.
"Daha yeni ödev teslim etmişken yeni bir tane vermesinde ki amacı anlayamıyorum." diye sızlandım ağzıma bir patates atarken.
"Bu sefer elli sayfa yazı yazmaya hiç niyetim yok." dedi ciddi bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Zaman Hakkında #Wattys2022
Teen FictionAşk, imkansız olan birçok şeyi mümkün kılar. Feza'nın tüm hayatı değişti. Evi,arkadaşları,planları... Hepsi babasının beklenmedik ölümünün bir sonucuydu. Şimdi tek yapması gereken yeni başladığı okuluna odaklanmak, daha sadık arkadaşlar edinmek ve...