Bölüm 89

641 66 2
                                    

Gürültülü bir sabahın ardından okula gelmek tam bir işkenceydi. Hava bugün ki ruh halimi yansıtırcasına bulutlu ve soğuktu. Hırkama sokuldum, kesinlikle yazı özlüyordum. Ön bahçede bir sonraki dersimi beklerken Emir elinde kahvelerimiz ile geldi. Kolunun altına sıkıştırdığı paketi gördüğümde gülümsedim.

"Teşekkür ederim." dedim en sevdiğim çikolatalı keke uzanırken.

"Afiyet olsun." Karşıma geçip oturdu ve kahvesini yudumladı. "İngilizce notlarına ihtiyacım var."

Başımı salladım. "Tabi."

"Öfke patlaması ile işler yolunda mı?"

Taşkın'ı kastettiğini çok iyi biliyordum. Yine de sorduğu soru karşısında sıkıntılı bir hale büründüm. "Bilmiyorum Emir." Avuçlarımı bardağın etrafına sardım ve bir nefes verdim. "Bir anımız bir anımızı asla tutmuyor. Onu tanıdığımı düşünüyorum ama..."

Araya girdi. "Ama?" dedi yavaşça.

"Bazen bir şeyleri gözden kaçırdığım hissine kapılıyorum." diye itiraf ettim.

Başını yana yatırdı. "Anlamadım."

"O kadar ani duygu değişimleri var ki ayak uydurmakta zorlanıyorum. Bazen çok sakin ve düşünceli, bazen de tam bir hödük gibi davranıyor." Sabah ki tartışmamız aklıma geldiğinde suratım asıldı.

Emir sahte bir tiksinti ile burnunu kırıştırdı. "Tüm seksi erkekler anlaşılmaz olmak zorunda mı?"

Yüzümü elime yasladım. "Taşkın bundan bir tık daha ilerde."

"Peki ne yapmayı düşünüyorsun?"

Bu da cevabını bilmediğim sorulardan biriydi. Sanırım Taşkın'la standart bir ilişkimiz olamayacağı en başından belliydi.Ama tüm bu kavgaların ve bağırışmaların arasında bile onu sevdiğimi biliyordum. Sadece her şeyi olduğundan daha az mükemmel yapmaması için dua ediyordum. Çünkü hayatımı artık onsuz düşünemiyordum.

İç geçirdim. "Bilmiyorum." Aslında şu an da bildiğim tek şey Taşkın'a verdiğim sözdü. Onu bırakmayacaktım. Sözümü tutabilmeyi diledim.

Öğleden sonra okuldan çıktığımda hava sabaha kıyasla daha iyiydi. Ofise yine erken gelmiştim. Bu, akşam bir saat önce çıkabilirim demekti. Masama geçerken bir bilgisayarın başında toplanmış gruba başımla selam verip, gülümsedim. Hafta sonu bir sürü mail biriktiğini biliyordum ve hepsini gözden geçirmem iki günümü alacaktı.

İşimi seviyordum.Aslında bakılırsa, böyle bir yerde başlangıç yaptığım için şanslıdan da öteydim. Ve bana bunu sağlayan kişi aklıma geldiğinde iç geçirdim. Telefonu çantamdan çıkarıp kontrol ettim. Taşkın'ın sakinleşmesini umuyordum. Çekinerek bir mesaj yazdım ve gönderdim.

'Seni özledim.'

Bir süre cevap vermesini bekledim. Fakat mesajım yanıtsız kaldığında kendimi taslak okumaya verdim. Beni sürekli onu izlemekle ve gereğinden fazla meraklı olmakla suçluyordu. Bunu nasıl düşünebilirdi? Bu sabah tek yaptığım şey ona akşam ne işi olduğunu sormaktı. Mesajını okuma meselesinde haklı olabilirdi ama özür diledikten sonra bile tekrar tekrar üstüme gelmesi beni yoruyordu.

Bir saatin sonunda hazırladığım dosyayı elime alıp fotokopi odasına doğru yürüdüm. Bu makinanın nasıl çalıştığını öğrenmem gerçekten çok uzun sürmüştü. İçeri girdim ve kapıyı kapatmadan sayfaları yerleştirmeye başladım. Hepsini hallettikten sonra çıkmayı planlıyordum. Ama Taşkın'ı evde bulamama korkusu beni tedirgin ediyordu. Yine ortalıktan kaybolursa ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum.

Geçmiş Zaman Hakkında #Wattys2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin