Kendime kafamı toparlamak için bir kaç saniye verdikten sonra yatak odasının kapısını açıp içeri girdim. Tahmin ettiğimin aksine Taşkın öfkeli görünmüyordu. Pencereyi açmıştı ve önünde durup sigara içiyordu. Onun sigarayı tamamen bıraktığını sanıyordum ama görünüşe göre yanılmıştım. Kapıyı kapattığım sırada arkasını döndü ve aynı anda elindeki izmariti aşağı attı.
Bir süre ne diyeceğimi bilemeyerek kapının önünde dikildim. Bana bakarken yüzünde tek bir duygu kırıntısı bile yoktu. Sanki az önce kapının önünde bağırıp çağıran kişi o değildi. "İyi misin?" diye sordum.
Yavaşça başını aşağı yukarı salladı ve sonra pencereyi kapatıp yatağın ucuna oturdu. "Buraya geldiğine inanamıyorum."
Aslında bakılırsa Taşkın açısından inanılmayacak bir durum yoktu. Annesi sürekli olarak ona bir ulaşma çabası içinde olmalıydı. Yatağa doğru yürüdüm ve yanına oturdum. "Sanırım onu görmüştüm." diye mırıldandım. Artık bunu Taşkın'dan saklamamın manası yoktu.
Başını eğip yüzüme baktı. "Ne?"
"Babanı ziyaret ettiğimizde, onu koridorda görmüştüm. Sana söyleyemedim çünkü emin olmadan seni endişelendirmek istemedim." diye açıkladım.
Gözlerini karşıya dikti. "O fotoğrafları gördün değil mi?" diye sordu düz bir sesle.
Annesinin fotoğraflarını kastettiğini anlamam uzun sürmedi. "Evet." diye itiraf ettim. Bir an için sinirleneceği düşündüm ve ellerimi gergin bir şekilde kucağımda birleştirdim.
Ama Taşkın yalnızca başını eğdi ve kesik bir nefes verdi. Onu böyle görmeye dayanamıyordum. Yine her şeyi içinde biriktiriyordu ve kendini görünmez duvarlarının arkasına gizliyordu.
Uzanıp elini tuttum. Parmaklarını benimkilere geçirdiğinde başımı omzuna yasladım. "O fotoğrafları saklamakla kötü bir şey yapmadın Taşkın."
Baş parmağı ile avucumun içine daireler çiziyordu. "Onlar.... babamın atmayı unuttuğu tek fotoğraflar." dediğinde ona daha çok yaklaştım ve boynuna sokuldum. Sanki işlediği bir suçu itiraf ediyor gibiydi.
O yaştaki Taşkın'ı hatırladığımda yine içim sızladı. "Üzgünüm." diye fısıldadım. Bunun üzerine kollarını bana doladı ve çenesini başıma yasladı. Gözlerimi kapatıp burnumu tişörtüne hafifçe sürttüm. Bunu yapmayı seviyordum. Kokusu bana bu zamana kadar geçirdiğim en güzel zamanları hatırlatıyordu.
Bir süre hiç konuşmadan sadece oturduk. Onca gürültüden sonra biraz sessizliğe ihtiyacımız vardı. Parmakları elimin üzerinde gezinirken sessizliği ilk bozan Taşkın oldu.
"Bana sinirli değil misin?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım.
"Hayır. Neden sinirli olayım ki?"
Umursamazca omuz silkti. "Annemin peşimi bir türlü bırakmadığını öğrendin."
"Sana kızgın değilim Taşkın." dedim. Bugün duyduklarım karşısında gerçekten şaşırmıştım. Ama asla kızgın değildim. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Gerçi bana neden söylemek istemediğini öğrenmek isterim."
Gözleri düşünceli bir hal aldı. "Sanırım beni yargılamandan korktum." dedi ve bir elini bıkkınca havaya savurdu."Artık biliyorsun işte tüm bu kendini affettirme ve beni o boktan evden içeri sokma çabaları."
Ayla hanımın verdiği kartın birden eşofmanımın cebinde ağırlık yaptığını hissettim. "Seni yargılamıyorum." dedim ve sırtımı dikleştirip gözlerinin içine baktım. "Ama anneni hayatının sonuna kadar uzakta tutamazsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Zaman Hakkında #Wattys2022
JugendliteraturAşk, imkansız olan birçok şeyi mümkün kılar. Feza'nın tüm hayatı değişti. Evi,arkadaşları,planları... Hepsi babasının beklenmedik ölümünün bir sonucuydu. Şimdi tek yapması gereken yeni başladığı okuluna odaklanmak, daha sadık arkadaşlar edinmek ve...