*Bahar, benim hem hastalığım hem de şifa ilacım'dı*
Duyduklarımı idrak etmekte zorluk çektiğim bir kaç dakikadan sonra bana anlamsız gözlerle bakan kadına cevap verdim.
"Hamit Karasu. O adam... Yav-yavuzun babası." oğlundan kaçarken babasına yakalanmak gerçekten büyük şansızlık!
"Evet o da istihbarattan. Uzun süredir teröristlerin arasındaydı. Ama maalesef deşifre oldu. Onun görevini sen üstleneceksin" ikinci bir şok! Hamit Karasu'nun görevini üstlenmek. Yavuzdan uzaklaştıkça sanki daha da çok bağlanıyormuş gibi hissediyordum kendimi.
"Benim yaşadığımı biliyor yani" tabi ki biliyor.
"Evet." kısa ve net bir cevaptı. Benim söylediğim yalanlar yetmiyormuş gibi şimdi birde Hamit Bey oğluna yalan söylemek zorunda kalacaktı.
Acaba Yavuza söyledi mi? Tam bu soruyu sorucakken sanki zihnimi okumuş gibi bana cevap verdi.
"Tabi ki Yavuza bişey söylemedi. Öldüğünün söylendiği günden beri yaşadığını biliyor."
Vay be! Hamit Bey bile yaşadığımı biliyor. Ama Yavuz! O bilmiyor. Onu mezarının başında gördüğümde içimde hala beni sevdiğine dair bi umut kırıntısı vardı. Ama sonradan o kadın yanına geldiğinde bütün umudum yerle bir oldu.
Umut, herkesin avantaj sınırı bittiğinde tutunduğu tek daldır ama benim için pek geçerli değil bu sanırım. Zaten ekmek kırıntısı kadar olan umudumu bugün tamamen kaybetmiştim.
...
Bugün Baharın mezarına gittim. Tam 6 ay oldu. Onu kaybedişimin üzerinden 6 ay geçti. Öldüğü gece yanında değildim. Dermanın peşine düşmüştüm. Baharı gözlerim önünde vurdu. Ondan intikam almak istedim. O gün beni babam yani Hamit Karasu, Erdem Albay ve Eylem durdurmak istedi. Ama başaramadılar. Dermanı öldürdüm. 6 ay bir ruhtan farksızdım. Sonra Derya çıktı karşıma. Ondan biraz hoşlandım. Ona ne zaman baksam, sarılsam, öpsem aklıma Bahar geliyordu. Sanki ona ihanet etmiş gibi hissediyordum. Ama hastane yatağında yatarken bana söylediği sözler geldi aklıma
"Bana söz ver kalbini aşka kapatmayacaksın. Beni de asla unutmayacaksın" Bu sözlerle biraz daha rahatladığımı hissediyodum."Yavuz!"
Bana doğru gelen Deryayı görmemle düşüncelerimden uzaklaştım. Ayağa kalkarak ona sıkıca sarıldım. 'Onu da kaybedersem napardım acaba?' Merve ve Baharın ardından o da giderse...beni bırakırsa. Sanırım üçüncü bir acıya katlanamazdım.
"Solgun görünüyorsun" dedi şüphe dolu bir sesle. Nasıl görünmem gerekiyordu ki? Hala karısının ölümünü sindirememiş bir adam nasıl görünebilirdi?
"Yok ya sana öyle gelmiştir." diyerek hafifçe gülümsedim. Her zaman yaptığım gibi tek kurtuluşum olan 'iyiyim' yalanına sarılırdım.
"Baharı mı düşünüyordun?" ha şunu bileydin! Demek istedim ama şuan tartışmaya hazır değildim. Derya'yı severdim ama ona karşı içimde bir soğukluk vardı, nedenini bilmediğim bir soğukluk.
"Hiç aklımdan çıkmıyor ki" diye sessizce mırıldandım. Hani olur ya kalbinizin bir yanı yokmuş gibi, içinizde bir sıkıntı varmış gibi hissedersiniz. Bende o durumdaydım. Bahar, benim hem hastalığım hem de şifa ilacım'dı.
"Efendim?" kaşları kuşkuyla çatıldı. Halim olsa onun bu komik haline gülerdim.
"Hiç hiç bir şey düşünmüyordum." dedim buruk bir sesle. Sürekli insanlara yalan söylemek zorunda kalıyordum hemde basit şeylerden. Geçsem karşısına haykırsam gerçekleri. 'Seninle sadece acımı biraz olsun dindirmek için birlikteyim' desem her şeyi bitirsem mesela.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarı Komutan #Watty2019
Romanceİster yas tut benim için. Ben çoktan ölmüş gitmişim "Hoşçakal Sarı Komutan" "Hoşçakal Doktor Hanım"