14-Özlem

1.4K 33 5
                                    

*Yaşıyorsun ama aslında bir ölüsün.*

İnsan sevdiği için nelere katlanır? Veya sevdiği için neler yapar? Yaptıklarının bir sınırı var mıdır? 'Aşk insanın başına gelen en güzel şeydir bence' derdim eskiden. Çünkü aşk insanın başına gelen en berbat duygudur aslında. Herkes Leyla ve Mecnun'un aşkından ister haklı olarak. Çünkü onların aşkı dillere destan ve bunca zaman sonra bile konuşuluyor. Kim istemez ki sevdiği adamın onun için dağları delmesini? Ferhat gibi. Aşkını yere göğe sığdıramamasını? Kerem gibi.

Bedenim yere yığılmamak için direnirken ruhum çoktan pes etmişti bile.

"Yavuz, öldü mü?" Ölmüş müydü? Ölmezdi! Ölmemesi gerekiyordu! O sarı komutan'dı. Mutlaka hayatta kalırdı.

Tunç başını öne eğerek suskun kaldı. Üzerine doğru atılarak çenesinden tuttum. "Yüzüme bak!" dedim isyan edercesine.

"Yavuz öldü mü?!" Tunç tiz bir sesle "Ölmedi" dedi. Ardından devam etti sözlerine. "Komada" dedi. Nereden geldiğini bilmediğim bir sızı yüreğimi ele geçirirken yeniden gözyaşlarına boğuldum. Tunç'un çenesini tutan elim gevşedi tam yere yığılacakken Tunç iki kolumdan beni tutarak düşmemi engelledi.

Koma? Koma da olmanın anlamını gayet iyi  biliyordum. Yaşıyorsun ama aslında bir ölüsün! Duymuyorsun, görmüyorsun, hissetmiyorsun. Bana göre komadan uyanmak Tanrı'nın sana bahşettiği bir lütuf. Herkes bu lütuf'dan yararlanamaz tabii ki. Peki ya Yavuz? O bu lütuf dan yararlanabilecek mi? Tanrı ona hayatını yeniden bahşedecek mi? Yoksa bir melek olup sonsuza dek uyuyacak mı? Ölümle yaşam arasındaki ince çizgi bizi ayırabilecek mi?

Küçükken iyi insanların ölümsüz olduğuna inanırdım. Bana göre iyi insanlar her zaman varlar. Gerek kalbimizde gerek yanımızda. Öyle ki biz onların kıymetini hiçbir zaman bilemeyiz. En acı olanda sevdiğimizden küs ayrılmamız. Ben ondan böyle ayrılmak istemiyorum. Aslında ben onu kaybetmek istemiyorum! Ödüm kopuyor, Yavuz'a bir şey olacak diye hiç bir şeyden korkmadığım kadar çok korkuyorum. Ona sarılmak, kokusunu içine çekmek, bu hayatta istediğim belkide tek şey.

Saatler sonra nihayet hastahane'ye gelmiştik. Tunç beni ve kendini saklamaya çalışsa da benim şuan Yavuz'dan başka hiçbir şey umurumda değil.

"Giy şunları. Birazdan Hamit Bey gelecek. O seni Yavuz'a götürecek." Tunç'un bana uzattığı hasta kıyafetlerini üzerime geçirdim. Tunç da bu sırada etrafı kolaçan ediyor bir yandan da sürekli saatini kontrol ediyordu. Tunç kapıyı iyice araladığında Hamit Bey'i gördüm. Beni gördüğünde yüzünde anlamdıramadığım bir ifade vardı ama şuan bunu umursayacak durumda değildim.

"Ben Yavuz'u görmek istiyorum." çekingen bir tavırla gözümü kaçırarak konuştum. Onunla o kadar samimi değildim. Çünkü iş haricinde hiç konuştuğumuz olmamıştı. Hiç dertleştiğimiz olmamıştı mesela. Bana hiç 'kızım' veya 'gelinim' dememişti.

"Tamam" dedi tekdüze bir sesle ardından beraber odadan çıktık. Hamit Bey sürekli etrafı kolaçan ediyordu. İki kat çıktıktan sonra bir ameliyathane'nin önünde durduk. Etrafta kimsenin olmaması dikkatimi çekti. Tam nedenini sorucakken aklımı okumuşcasına ben sormadan cevap verdi.

"Herkesi ben gönderdim. Biraz zor oldu ama" dedi sıkılmış bir tavırla. Ardından sözüne devam etti. "Hadi gir sen" dedi. Bir heyecan dalgası bedenimi sararken adımlarımı hızlandırarak Yavuz'un bulunduğu ameliyathane'ye girdim. Oradaydı işte sarı komutan. Sarı saçları dağınık ve cansızken bedeni çektiği acılardan yorulmuşcasına solgundu. Masmavi bakan gözlerini göremesem de en azından yanında olduğum için şükrettim. Sandalyeye oturduktan sonra uzanarak yanağından öptüm. O kadar yabancıydı ki teni bana. Sanki bir yabancıyı öpüyormuş gibi hissettim. Yüzünü dikkatle incelemeye başladım. Ölü gibiydi. Babamı morg'da gördüğüm günü hatırladım. Yavuz şuan o haldeydi. Onu bu halde görünce gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.

Sarı Komutan #Watty2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin