/ y i r m i /

8.9K 443 431
                                    

Bu bölüme 200 yorum 200 vote gelmedikçe yeni bölüm gelmeyecektir :)

Bölüm şarkısı;
Barış Manço- Bal Böceği

Sezen Aksu- Şanıma İnanma

Gülşen- Be Adam

"Senin gözlerinin içine bakarken iki yana kıvrılan dudaklarım şahit sol yanımın sızısı da sensin, orada gökyüzüne uçurtmalar salan da."

FEYYAZ.

Biz onunla masaya yeni söylenmiş iki çay gibiydik.

Bana tuzak kurulmuş saldırıya uğramıştık. Bir taşta iki kuş vurmak isteyenin Asrın Çayeli'nden başkası olmadığını düşündüm, sonuçta bu görevi veren oydu!

Ucu ucuna kurtulmuş tüm hırsımla ona giderken Yazgı'nın sorduğu soruyla dağılmıştım. Kendime hiç fırsat vermediğimi fark ettim, hiç hayal kurmadığımı. Çok kaybeden insanlar kazanmayı kolay hazmedemiyor, en azından ben böyleyim sanırım.

İyi miydim gerçekten? Değildim, hiç ama hiç iyi değildim.
Düşmanlarım bir yandan Yazgı bir yandan geçmişim bambaşka bir yandan yağmalıyordu beni.
Ölümden korkmadım bana aşık olduğunu aptalca belli eden kadına aşık olmaktan korktuğum kadar.
Hep itiyorum onu, kabullenemiyorum çünkü.

Ben fırtınadan korkmuyorum, fırtınadan sonrasında aklım.

Onun beni en boktan halimle, berbat bir adam oluşuma rağmen sevebiliyor olmasını kabullenemiyorum. Üzerinde bıraktığım en keskin duygu korkuyken, kalbine dokunamamış iken beni nasıl sevebiliyor anlamıyorum.
Ona zarardan başka ne verdim ki ben?

Beni en çokta korkutan şey sanırım onun beni karşılıksız, çıkarsız seviyor olması. Saf sevgisinden korkuyorum.
Sevmekten korkuyorum, sevdiğim her şeyi yitirmiştim ben, ya ona en ihtiyacım olduğu anda giderse, bana sırtını dönerse, hakkı var buna. Hakkı var ama ben ne yaparım o zaman?
Bu dengesiz ruh halimle nasıl hiç bir şey yapmadan durabilirim?
Severken inciten acırken yakmaz mı ortalığı?

Sevmesin beni.
Bakmasın öyle kirpik uçlarını göğsüme batırırcasına.
Ben bilmiyorum sevmeyi, sevemem kırmadan, önce kalbi kırılır sonra saç uçları.

Ama yapamıyorum işte, ona uzak dur diyen dudaklarım ölümü arzularcasına öpmek istiyorken kaçmaya çalışmak ayaklarıma sıkıyor. Çivileniyorum olduğum yere ve gidemiyorum ne bir adım ona, nede bir adım ondan geriye.

İki ayrı mıknatıs gibiyiz sanki, ufacık bir yakınlıkta çekiyoruz birbirimizi.
Daha ne kadar direnebilirim bilmiyorum, bilinmezliklerin içinde boğuluyorum.

Üzmek istemiyorken nasıl paramparça edebiliyorum anlamıyorum, sevmesi korkutuyorda ya benden nefret ederse düşüncesi de ağzıma sıçıyor!
Bu ikilemler arasında kayboluyorken delirmemek mücize gibi geliyor.

Duygusal bir adam değildim, körelmiş duygularım gün yüzüne çıkarken Yazgı elinde çakmakla dolaşıyordu, küllenmiş her zerremi tutuşturmak ister gibi.
Bir bağ var aramızda, adını koyamıyorum, yer veremiyorum ama o bağ yüzünden ayrılamıyoruz, uzak duramıyoruz biliyorum.
Bana yardım ettiği o gün aslında bizi birbirimize mühürlemişti sanki!

İlk defa hayatımda yer verdiğim birinin yanında bu denli duygusala bağlamıştım, her ne kadar inkar ediyor olsamda duygularım kendini pervasızca ortaya sunuyordu.
Yine de inkar etmekten vazgeçmedim, kendi içimde bile kabullenememiş iken nasıl olurda tutardım elini hiç bırakmayacakmış gibi.

Dudağında Ölüm VarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin