3 sene sonra/ Morgana 10 yaşında
Sirius, Regulus ve ben yaz sıcağından sıkılmış malikanenin alt katındaki mahzenlerde yerde uzanıyorduk.
Londra yıllardır ilk kez bu kadar sıcaktı. Yetişkinler büyüyle serinliyorlardı ancak biz sürekli koşuşturuyorduk ve bu yüzden sıcaktan kaçamıyorduk. Sonunda Regulus havalar biraz serinleyene kadar malikanenin daha serin olan alt katlarını keşfetmeyi önermişti. Sonuç olarak üçümüz mahzenlerdeydik. Sirius muziplik yapmaktan daha çok hoşlansada Regulus ve benim sayemde kendisini malikanenin yıllardır girilmemiş gizemli köşelerini keşfetmeye adamıştı.
Malikanenin bu bölümüne inmemiz kesinlikle yasaktı. Walburga teyze bizi burada görse delirirdi. Druella teyze ise eminim ceza almamız için elinden geleni yapardı. O manyak kendisi dışında kimseye değer vermiyordu. Öyle ki kızlarına gösterdiği şefkatin bile sahte olduğunu düşünüyordum.
Tanıştığımız günkü hislerim doğru çıkmış, çabucak kaynaşmıştık. Yanlarında yabancı hissetmeme asla izin vermemişlerdi. Sadece bazen annem ve babam olmadığı için beni gereğinden fazla kolladıklarını hissediyordum ama sorun değildi. Çünkü onlarla geçirdiğim dakikalar benim için goblin yapımı mücevherlerden bile daha değerliydi.
Sirius muziplik yapacağı zaman planlarını bana kurdurtuyor muziplik yaparken beni de yanına alıyordu fakat başı derde girdiğinde asla beni ele vermiyor, teyzemin gözündeki prenses imajımı koruyordu. Ona göre ben onun içerideki minik ajanıydım.
Regulus ile her hafta en az birer kitap bitiriyor ve okuduklarımızı birbirimize anlatıyorduk. Astronomiye merakı vardı. Kendi kendine bazı hesaplar yapıyor ve bazı geceler malikanedeki tablolar bile uyurken beni çatıya çıkartıyordu. Eski teleskoptan bana gezegenleri gösteriyor ve yıldızların isimlerini öğretiyordu.
Kısa süre de olsa hareketsiz kalmaktan sıkılan Sirius ayağa kalkarak bana elini uzattı. Elini tutarak ayağa kalktığımda Regulus da kalkmış ve yanımızda yerini almıştı. Mahzenin derinlerine doğru ilerlemeye başladık. İlerledikçe duvarlar daralıyor, tavan basıklaşıyordu. İçimde kötü bir his vardı. Bu yüzden durarak ikisinin de durmasını sağladım. Sirius'un yüzünde neden durduğumu anlamaya çalıştığını brlli eden bir ifade vardı. Regulus ise rahatsız görünüyordu.
"Ne oldu Ana neden durduk? Tam da ilginçleşmeye başlamıştı. Buraya yıllardır evcinlerinin bile girdiğini sanmıyorum."
"Sirius, içimde kötü bir his var. Burada... " elimi uzatıp duvara dokunduğumda içimi bir ürperti sardı.
"Burada iyi şeyler olmamış. Geri dönmeliyiz."
Bir mekanda yaşanan olayların enerjilerinin ortamda tortu gibi yıllarca kalabildiğini öğrenmiştim. Ve buradan aldığım enerji acı doluydu.
"Hadi ama merak etmiyor musunuz? Buraya kadar geldik. Biraz cesaret kuzen! Regy sen ne diyorsun? "
"Bu cesaret sonumuz olabilir diyorum abiciğim."
"Ama merak e-"
Bu sefer dayanamayıp sesimi yükselttim. Mahzenin enerjisi beni gerçekten yoruyordu. Rahatsız eden şeyin ne olduğunu bilmiyordum ama daha fazla dayanamayacaktım.
"Merak kediyi öldürür!"
Gitmek için hızla arkamı döndüğümde daralan nefesim yüzünden tökezledim ve duvardaki kemik kabartmalarına tutundum. Fakat kabartma birden canlanıp beni küçük bir bölmeye çekti ve ardından kemikler birbirine geçerek parmaklık haline geldi.
"Morgana!"
İki oğlan aynı anda bağırıp kemiklere atıldılar. Bense nefesimi düzenlemeye çalışmakla meşguldüm. Sorunun ne olduğunu şimdi anlamıştım. Burası mahzen falan değildi. Burası bir zindandı. Hissettiğim kötü enerjinin kaynağını bulmuştum ancak bulduklarım beni memnun etmek bir yana panik atak krizi geçirtmek üzereydi.
Sirius kemikleri tekmelerken ara ara duruyor ve bana bir şeyler fısıldıyordu.
"Ana sakin ol tamam mı? " Sakinleşmesi gereken aslında kendisiydi.
"Seni oradan çıkaracağım."
"Lanet olası Pendragon cadısının hislerini dinlemeliydim!"
Sirius kemiklerin değişik yerlerine değişik stillerde vurarak kırmaya çalışırken Regulus tüm dikkatini vermiş duvarları okşuyordu.
Ne?
"Regy malikanemizin tapılası mimarisine olan hayranlığını sonra dışa vursan ve gelip şu parmaklıkları kırmama yardım etsen?"
Regulus ona ters bir bakış attı ve her ne yapıyorsa ona geri döndü. Ben ağlamaya başlamak üzereyken Regulus "İşte!" diye bağırarak dikkatlerimizi kendi üstünde topladı. Sirius uyguladığı kaba kuvvete ara vererek ona döndüğünde Regulus konuşmaya başladı.
"Tavandaki kuzgun kafasını görüyor musun? Morgana'yı hapseden kemikler kanat kemikleri. Kafatasına dokunmamız bir işe yarayabilir. Fakat tek başıma tavana yetişemem. Beni omzuna almalısın."
Sirius ciddi bir ifadeyle başını salladı ve Regulus'un omuzlarına çıkması için duvara tutunarak diz çöktü.İşbirliği yaptıkları nadir görülüyordu. Bu nadir görülen olayın benim için gerçekleşiyor olması içime sıcak bir dalganın yayılmasına sebep oldu. İkisi birbirinden gerçekten çok farklıydı.
Sirius resmen hiperaktifti, genellikle düşünmeden hareket ediyordu ve ciddi anlamda cesurdu. Bu sene 11 yaşına girmişti ve yaz bitince Hogwats'a başlayacaktı. Aile bir Black'in Slytherin'den başka bir yere seçilmesine ihtimal vermediği için bu konuyu tartışmaya bile değer bulmuyordu ama ben Gryffindor'a seçilme ihtimalini göz önünde bulunduruyor ve şimdiden ona destek olmak için hazırlanıyordum.
Düşüncelerim Sirius'un sonunda Regulus'u kaldırmayı başarmasıyla son buldu ancak yüzlerce yıllık bir zindanda mahsur kalmışken bile soğukkanlılıkla kuzenimin hangi binaya seçilebileceğini düşündüğüm için kendimi takdir etmeyi ihmal etmedim.
Regulus kuzgun kafatasını tuttuğu anda Sirius dengesini kaybetti. Regulus kafatasını burakmamak için daha sıkı tuttuğunda istemeden çekti ama bu zindanıma parmaklık olmuş kanat kemiklerin kısa süreliğine birbirinden ayrılmasına neden oldu. Fırsatı kaçırmayarak kendimi dışarı attım. Zaten çocuklar da düştükleri için kemikler anında tekrar kapandı ve zindan içinin boş olduğunu anlayarak -bir oda içinin boş olduğunu nasıl anlayabilirdi bilmiyorum.- tekrar kemik kabartmaları olan bir duvar haline geldi.
Şimdi üçümüz de yerde nefes nefese Black Malikanesindeki sıradan herhangi bir duvar gibi görünen ama üç çocuğa 10 yıllık hayatlarının en korkunç dakikalarını yaşatan duvara bakıyorduk. Şoktan ilk çıkan ben oldun. Yere serilmiş iki kardeşin arasına oturarak iki kolumu ikisine doladım. Aynı anda onlar da bana ve birbirlerine sarıldılar. Sonra yine aynı anda histeri krizine girmişçesine ağlamaya bir yandan da gülmeye başladık.
Merlin'in sarkık donu aşkına sadece 10 yaşındaydık. Bu kadar adrenalin küçük bedenlerimize fazla gelmişti.
Toparlandıktan sonra aceleyle yukarı çıkıp yemek masasına kurulduk. Druella kaltağı rahatsız bir ifadeyle heyecandan kızarmış yanaklarımıza, hızla inip kalkan göğüs kafeslerimize ve dağınık saçlarımıza baktı. Walburga teyzemin fark edip bir ceza vermesini bekliyordu büyük ihtimalle. Walburga teyzem oğlanlara şöyle bir baktıktan sonra benim de aynı halde olduğumu görünce hiçbir şey demeden tabağına döndü.
Kızlar da rahatsız görünüyordu ancak onların rahatsızlık sebebi biz değildik. Ne olduğunu bilmiyordum fakat Bella günden güne zayıflıyordu. Diğer iki kız üç yılda kayda değer derecede sessizleşmişti. Onların huzursuzluğunun nedeni de büyük ihtimalle bu bilmediğim meseleydi. Regulus ve Sirius'a verdiğim kadar olmasa da onlara da değer veriyordum. Bu yüzden bu meseleyi öğrenmeyi de kafama not ettim.
Yemeklerimizi yedik ve odalarımıza çekildik. Tıpkı önceki yüzlerce muzipliğimizde olduğu ve sonraki binlercesinde olacağı gibi kimse bir şeyden şüphelenmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pendragon Kehaneti [A Tom Riddle Story]
FanfictionA Tom Marvolo Riddle Story *** Büyücülük Dünyasının en soylu hanesi Pendragonların tek kızı Morgana, ailesinin birden ortadan kaybolmasıyla teyzesi Walburga Black'in yanına taşınır. Karanlık aile sırlarıyla bilinen bu iki ailenin genç cadıdan sakl...