Tom ile Astronomi Kulesindeki konuşmamızın üzerinden günler geçmişti. Hala derslerde ve yemeklerde bakışlarını yakalıyordum. Ama artık göz göze geldiğimizde içimde tiksinti hissetmiyordum. Ve fark etmiştim ki o da benden nefret ediyor gibi bakmıyordu.
Belki, sadece bir ihtimal Tom'un normal olabileceğini düşünüyordum. Ona yaklaşabilirsem belki arkadaş olabilirdik?
Ancak tabiki ona yaklaşmak uğruna mantığımı susturup duygularıma falan güvenmeyecektim.Bana baktığı zamanlar zihnimde hafif bir baskı hissediyordum. Büyük ihtimalle zihnime girip merak ettiği soruların cevaplarını almak istiyordu. Buna tabiki izin vermiyordum. Zaten bir Zihinbend'dim. Hem de bu sanatı en iyisinden öğrenmiştim. Tom'un gelecekteki hali Voldemort'un bile zihnine giremeyeceği kadar yetenekli bir büyücü.
Severus Snape.
Tom bir süre sonra zihnime girmeye çalışmaktan vazgeçmişti. Ancak bu cevapları istediği gerçeğini değiştirmiyordu. O Tom Riddle'dı, ismi gibi bilmeceleri seven çocuk. Bunu bildiğimden ilk ders olan Karanlık Sanatlara Karşı Savunma'da gelip yanıma oturduğunda şaşkınlığımı kontrol edebildim.
"Günaydın Morgana"
Bana ilk kez ismimle seslenmişti ve... Sanırım ismim kusursuz İngiliz aksanına biraz yakışıyordu.
Aptal sırıtmamın yüzümde filizlendiğini fark ettiğimde hızla yüzümü düzelttim. Kontrol edilemeyen mimikler! Ne oluyordu böyle?
"Sana da günaydın Tom ama yanıma Alexander oturacaktı."
Üst dudağı bir an tiksintiyle büküldü ancak o doğal tepki hemen kayboldu. Sevgili babamdan neden nefret ediyordu? Sırf müridi olmayı reddettiği için mi?
"Bugün herkes sıra arkadaşıyla düello yapacak. Sınırlarını görmek istiyorum. Bu yüzden eşin benim."
Gözlerinde yüzündeki sükunetin aksine büyük bir hırs vardı. Ben de hırslıydım, kurnazdım, kararlıydım, yalancıydım. Hatta güce açtım. Ancak bunlardan hiçbiri Tom'dakiler gibi kontrolden çıkmış değildi.
Birkaç kere gözlerinde farklı şeyler görmüştüm. Daha temiz, belki de masum şeyler. Yaralı halde kollarımda yatmış bana gerçekleri söylerken küçük bir oğlan çocuğu gördüğümü sanmıştım veya revire attığım ilk adımlarda daha onu canavar olmakla itham edip kızdırmamışken de gayet yumuşak bakıyordu.
Birde Astronomi kulesindeki gecede.
Ama bazen gözlerindeki bu ifadelerin yerini öyle bir hırs, öyle bir öfke bürüyordu ki içimden bir ses görevi yerine getirmenin tek bir yolu olduğunu haykırıyordu. O anlarda zümrüt yeşili gözlerinde kan kırmızısı hareler beliriyordu.
Sınıftaki herkes yerlerini aldığında Profesör Victoria da geniş sınıfa adımını atmıştı. Otuzlu yaşlarında sarışın, solgun, zayıf bir kadındı. Her zaman ismi gibi Kraliçe Victoria dönemine has boğazlı, siyah, dantelli o zarif elbiselerden giyerdi. Narin görüntüsüne rağmen hiç de azımsanmayacak bir güce sahip olduğunu etrafa yaydığı enerjiden hissedebiliyordum.
"Evet değerli öğrencilerim! Bildiğiniz gibi uzun süredir Karanlık Sanatlara Karşı Savunma konusu üzerinde çalışıyoruz. Artık bazı büyüleri uygulamada görmenizin zamanı geldi. Bugün herkes sıra arkadaşıyla düello yapacak. "
Sınıftan heyecanlı uğultular yükseldi. Kimisinin yüzünde rakibini nasıl alt edebileceğini hesaplayan endişeli bir ifade kimisinin yüzündeyse kendinden emin bir gülümseme vardı.
"Sessizlik lütfen! Sol taraftan başlayacağız. Bayan Black, Bay Pendragon lütfen başlayın."
Annem ve babam uzun sahneye çıkıp herkes tarafından görülebilecekleri bir konum aldılar. Babam omuzlarının bir karış kadar altına inen kuzgun karası saçlarını ince bir lastikle topladı. Bu haliyle bana Lucius Malfoy'un esmer versiyonunu hatırlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pendragon Kehaneti [A Tom Riddle Story]
FanfictionA Tom Marvolo Riddle Story *** Büyücülük Dünyasının en soylu hanesi Pendragonların tek kızı Morgana, ailesinin birden ortadan kaybolmasıyla teyzesi Walburga Black'in yanına taşınır. Karanlık aile sırlarıyla bilinen bu iki ailenin genç cadıdan sakl...