Medyada çok sevdiğim ve her zamanki gibi duruma çok uygun bir şarkı var. Unutmamanız için bölüm sonuna da koyacağım. Uyfjgcjgjgfjg Söylediğim yerde açarsanız güzel olur.O gün gün boyunca kendimi bir hedef tahtasında gibi hissettim. Sanki bedenimin etrafına kırmızı renkli halkalar çizilmişti ve ben de tam ortalarında dikiliyordum. Riddle oğlanı ve Malfoy kızı ise en büyük ödülün peşindeymiş gibilerdi. Ders boyunca, yemek sırasında, koridorda yürürken, kafamdaki cevapsız sorular ve çözemediğim problemler yüzünden daralıp bahçeye çıkmışken... İkisinin öldürücü bakışları sürekli üzerimdeydi.
Tom'un bana karşı ne tür bir duygu beslediğini anlamak gerçekten zordu. Bazen bana o kadar anlamlı bakıyor, sadece birkaç hareketiyle kendimi o kadar güzel hissetmemi sağlıyordu ki bana karşı romantik bir şeyler hissettiğinden emin oluyordum. Ancak istisnasız her yakınlaşmamızın sonunda dengesizliğini konuşturup içimde büyümeye başlamış bütün güzel duyguları dizginliyordu. Hızlı duygu değişimleri beni şaşırtmaya hala devam etse de alışmaya başlamıştım sanırım. Yine de sabah kahvaltısı sırasında bana bakan gülen gözlerinin sonrasında o yakıcı öfkeye nasıl geçiş yaptığını anlayamamıştım.
Tom ile ilgili yürüttüğüm birkaç teorim vardı zaten. Ancak bunları sesli bir şekilde söylemek veya ayrıntılı şekilde düşünmenin sonu kendime vereceğim boş umutlara çıkıyordu. Ve ben çok yakın bir zamanda bir daha asla boş umutlara kapılmak istemeyeceğim kadar kötü şeylerle karşılaşmıştım.
Bütün bunların arasından bana en çarpıcı geleniyse zaten etrafımda bu garip yeşil gözlü çocukla ilgili duygularımı ve düşüncelerimi anlatabileceğim kimsemin olmamasıydı. Ailemin ne olursa olsun arkamda olduğunu biliyordum. Ancak bundan en fazla otuz yıl sonra bir daha asla isimlerinin anılmamasına neden olacak kadar tuhaf biçimde ortadan kaybolacak bu insanlara bağlanmayacak kadar da tedbirliydim. Onlardan maddi olarak her türlü desteği çekinmeden isteyebilirdim. Fakat içlerinden birine duygularımı açmak demek her şeyi riske atmak demekti. Tom şimdilik ne kadar zararsız olursa olsun -ki en zararsız hali bilmediği bir laneti gücünün sınırlarını bilmediği bir rakibe uygulayacak kadar uç noktadaydı.- gelecekte Karanlık Lord'a dönüşeceğini bildiğim bir adamla aynı okulun hatta aynı yatakhanenin içindeyken her konuda tedbirli olmak zorundaydım.
Bu karmaşanın içinde her şeye rağmen küçük, kısacık bir anda olsa güvenebileceğimi düşündüğüm birisi olmuştu.
Lysandre Malfoy.
Fakat onu kaybetmem için de beni koridorda bir melezle konuşurken görmesi yetmişti. Her şey bu kadar basitti işte. Lysandre abisinden ve benim bildiğim kadarıyla ailesinin geri kalanından farklı olarak neşeli ve duygusal bir kızdı. Onunla yakınlık kurarken daha cesur davranmamın sebebi gelecekteki Lysandre ile ilgili bir bilgimin olmamasıydı. Pendragonlar ile konuşurken sürekli kafamda dolanan hepsinin yakın bir gelecekte yeryüzünden buhar olacağı düşüncesi onunla zaman geçirirken de vardı. Fakat daha geri plandaydı. Ayrıca daha on yedi yaşındayken yaşadıklarım dudak uçuklatacak cinsten dehşet verici olsa da ben de bir insandım ve güvenebileceğim başka insanlara ihtiyacım vardı.
Sirius ve Regulus'un bıraktığı boşluğu hiçbir şey ve hiçkimse dolduramazdı. Hem soyut hem de somut anlamda ayrılırken yanımızda birbirimizden aldığımız parçaları da götürmüştük. Lysandre'nin iki erkek kuzenimle de alakası yoktu. Fakat sarının en açık tonundaki saçları, soluk mavi gözleri ve neşeli tavırlarıyla bana Narcissa'yı hatırlatıyordu. Ve itiraf etmem gerekirse kuzenlerimi hatırlatan her şeyde olduğu gibi bana bir parça acı vermekle birlikte gerçekten iyi geliyordu. Yani evet, Lysandre'nin benden bu kadar kolay kopması canımı sıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pendragon Kehaneti [A Tom Riddle Story]
FanfictionA Tom Marvolo Riddle Story *** Büyücülük Dünyasının en soylu hanesi Pendragonların tek kızı Morgana, ailesinin birden ortadan kaybolmasıyla teyzesi Walburga Black'in yanına taşınır. Karanlık aile sırlarıyla bilinen bu iki ailenin genç cadıdan sakl...