Yanımdaki sehpa ders kitaplarımla doluyken bir iksir kitabı da kucağımda duruyordu. Yeşil alevlerin dans ettiği şöminenin karşısına, gölün altını gösteren uzun camın hemen kenarına koyulmuş siyah deri koltuk her zaman favorim olmuştu. Dokusu yüzünden serin bir yüzeyi olan koltuğa gömülür, koltuk vücut sıcaklığımla ısınıp saat geç olana kadar orada huzur bulurdum.
Fakat bu akşam o akşamlardan biri değildi. Kitabıma odaklanmak yerine harlanmış yeşil alevlere dalıp gitmiştim. Normalde korkup geriye kaçabileceğim deniz insanları yanımdaki cama yaklaşıyor hatta bana dokunmak istercesine perdeli ellerini cama yaklaştırıyorlardı. Fakat bu bile beni daldığım düşüncelerden çıkarmak için yeterli değildi.
Tom ile boş sınıfta paylaştığımız tuhaf anların üzerinden birkaç gün geçmişti. Tom gözlerimin içine biraz daha baktıktan sonra yumuşak bakışlarını yok etmek istercesine boş bir ifade takınmış, hızla geriye kaçarak elimin boşlukta asılı kalmasına neden olmuştu. Sonrasında arkasına bir kez bile bakmadan sınıfı terk etmişti.
O günden beri benden kaçıyor gibiydi. Artık sınıfta bile göz göze gelmiyorduk. Sıradan insanlar etraflarına bakarken istemsizce birbirleriyle göz göze gelirlerdi. Ancak ben Tom'a ara sıra göz attığım halde asla bakışlarımız kesişmiyordu. Sanki sürekli benden kaçmak için tetikteydi.
Hiçbir zaman erkeklerle fiziksel veya duygusal temas kurmaya hevesli olmamıştım. Kuzenlerimle vakit geçirmekten kız arkadaş edinmeye bile pek vaktim kalmazdı. Beş kuzenim bana ihtiyacım olan her şeyi vermişti zaten. Andromeda bana ablalık yapardı. Narcissa ile zaman zaman alışverişe çıkar, hatta nadiren modayla ilgili birkaç kelime ederdik. Bellatrix ile bir araya geldiğimizde bizi kızdırdığını bilen herkes kedi görmüş civcivler gibi etrafa kaçışırdı.
Ve Sirius ile Regulus,
Onlar benim her şeyimdi. Abilerim, küçük kardeşlerim, dostlarım... Eğlenmek için Muggle dünyasına çıktığımızda birkaç kere sevgiliymişiz gibi davrandığımız bile olmuştu.
Onlarla yaşadığım süre boyunca bir kere bile başka bir erkek tarafından beğenilmeye ihtiyaç duymamıştım. Bana güzel olduğumu hep hissettirmişlerdi. Fakat daha da önemlisi bana güzelliğin sadece sıradan bir özellik olduğunu, ona sahip olmasam da çok bir şey kaybetmeyeceğimi öğretmişlerdi.
Pendragon veya Black olmanın gururu dik durmamda bana hep yardımcı olmuştu. Fakat kuzenlerimin desteğini arkamda hissetmesem büyük ihtimalle etkileri kısa zamanda yok olurdu.
Şu an böyle dimdik durabilmemin sebebi de ailemin bana kendime güvenmeyi öğretmiş olmasıydı işte.O gün Tom'un beni sınıfta bırakıp kaçmasının sebebinin de bu olduğunu düşünüyordum. Bende olup onda olmayan şey.
Özgüven veya sadece karşı tarafa güvenebilme cesareti.
Kendine mi güvenmiyordu, bana mı güvenmiyordu bilmiyordum. Ancak fark ettiğim bir şey vardı ki Tom Riddle birileriyle yakınlık kurmaktan delicesine korkuyordu. Kendine gelip geriye çekildiğinde yüzünde ayılıp da sarhoşken ne yaptığını fark eden bir adamın tedirginliğini görmüştüm.
Şu an şöminenin önünde oturmuş o gün aramızda dalgalanan enerjiyi düşünürken ben de tuhaf hissetmiştim. Ancak korkmamıştım. Tom beni tek başıma orada bırakmamış olsa bunları düşünürken gülümsüyor bile olabilirdim. Fakat onun korktuğunu biliyordum. O hissin bizzat kendisi veya aramızda titreşen bir şeyler onu ürkütmüştü. Öyle ki düellodan önce konuşacağımızı söylediği konu için bile tekrar yanıma gelmemişti.
Uzun süre tekrar görüşmeyeceğimize karar vermişken koltuğun boş tarafı aniden yana çöktü. Dalgınlığım nedeniyle dengemi sağlayamadım ve çöken koltuk yüzünden ben de hafifçe sol tarafa kaydım. İksir kitabım ellerimden kayarak yana düştüğünde sinirle kafamı çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pendragon Kehaneti [A Tom Riddle Story]
FanfictionA Tom Marvolo Riddle Story *** Büyücülük Dünyasının en soylu hanesi Pendragonların tek kızı Morgana, ailesinin birden ortadan kaybolmasıyla teyzesi Walburga Black'in yanına taşınır. Karanlık aile sırlarıyla bilinen bu iki ailenin genç cadıdan sakl...