Seul, Güney Kore
Hayatta hiçbir şeyin sonsuza dek aynı kalmadığını on dokuzuncu yaşımın en başlarında öğreniyordum. Hayat kısaydı ve bu kısacık hayatın çok az bir kısmında kontrol bizlerin elindeydi. Seçimlerimizi yapardık fakat çoğu zaman sonucunu değiştiremezdik, bilemezdik. Bu nedenle en başından iyi kararlar vermeli ve her sonucu öngörebilmeliydik.
Elimde tuttuğum kakaolu sütüme bakarken bu kadar ince konuları düşünüyor olmam trajikomikti doğrusu. Fakat şu iki günde yaşadıklarımdan daha ironik olamazdı. Karmaşadan kurtulup başımıza yeni bir bela almadan Lucas'ın evine gelebildiğimizde saat akşam sekize yaklaşmıştı. Bu eve ilk geldiğimiz gün de bugünki gibi bitkin ve dağınıktık. Lucas buna bir nevi alışmış olsa gerek şaşırmamıştı. Gerçi yaşadıklarımızı bilse muhtemelen bizim normal olmadığımızı ve hastaneye kapatılmamız gerektiğini düşünürdü.
Anne ve babasının evde olmadığını söylediğinde ise açıkçası ben üzülmüştüm. En zor günümüzde evlerinin kapısını bizi tanımadıkları halde açan bu insanlara gitmeden önce bir teşekkür etmek isterdim. Yine de ona bolca teşekkür ve sevgi dolu mesajlar iletmesini söylemiştik.
Salondaki beyaz koltuklara bu sefer hepimiz duş aldığımızdan ve temiz kıyafetler giyindiğimizden daha rahatça oturuyorduk. Ayaklarımın altındaki ağrıyla nasıl baş edeceğimi ise bilemiyordum.
"Peki sen ne okuyorsun?"
Jaemin yaslandığı koltukta omzuma doğru kayarken sorduğunda Lucas ilgiyle bize dönmüştü. Gözlerinde farkedilir bir parıltı vardı. Her ne okuyorduysa sevdiği bir alan olduğu belliydi.
"Yonsei Üniversitesinde moda okuyorum. İkinci sınıfa geçeceğim."
Söyledikleri benim de dikkatimi çektiğinden hafifçe doğrulup gözlerimi ona çevirdim. Renjun ise hepimizden çok heyecanlanmışa benziyordu.
"Aynı üniversitede okuyacağız desene?!"
Konuşmanın bu kısmından sonrası bizim eski okul maceralarımız ve Jeno'nun üniversite hakkındaki sorularıyla geçmişti. Diğerleri bu kadar dinçken benim yorgun hissetmem en çok gerilen kişi olmamdan kaynaklanıyordu sanıyordum ki. Bu nedenle hepsine uyuyacağımı söyleyip yukarı kata çıkmaya başladım.
Doğrusu çantamdaki ağrı kesicilerden birini alsam iyi olabilirdi. Tüm kemiklerim acıyordu resmen.Yatacağımız kata geldiğimde elimi kapı koluna atmıştım ki yan odadan gelen seslerle elim olduğu yerde asılı kalmıştı. Evde bizden başka olan tek kişi Chenle idi ve bu durumda bu ağlama sesi onun odasından geliyordu.
Yanına gitmekle gitmemek arasında kaldığımda bu konunun beni ilgilendirmeyeceğini düşünüp bize ayrılan odaya girdim. Ancak içimde bir yerlerde bu ufak çocuğun ağlıyor olmasına karşı oluşan o ufak anlamsız sızı yüzünden yattığım yatakta daha fazla duramayıp kendimi onun kapısında buldum. Belki beni ilgilendirmiyordu, sonuçta onları fazla tanımıyorduk ancak yine de onunla konuşmak ve iyi hissetmesini sağlamak isteyen tarafıma engel olamamıştım.
Yavaşça kapısını tıklatıp beklemeye başladığımda içerdeki ses kesildiğinde tekrar tıklatıp kısık ama duyabileceği bir ses tonuyla sordum.
"Chenle-ah gelebilir miyim?"
Sesimi olabildiğince yumuşak tutup sorduğum sorunun ardından içeride oluşan birkaç tıkırtı ile kapıya yaklaştığını hissedip geri adımladım.
"Bir şey mi oldu hyung?"
Titrek sesi ve kızarmış suratı ile şuan onu kucaklama isteğime engel olamıyordum. Lee Donghyuck, yani benim hakkımda bilmeniz gereken şeylerden biri ise ağlayan insanlara manyak derecede bir merhamet gösterebileceğimdi. Şimdi olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...