Lee Malikhanesi~
Bazen bazı anların içine sıkışıp kalmak, ya da kendinden bir parçayı sürekli aynı sahneyi yaşasın diye o anda bırakmak isterdi insan.
Kalbiniz ve bedeninizle hissetmeniz yetmez, ruhunuzda izler bıraksın silinmesin hafızanızdan isterdiniz sanki bir daha bu kadar güzel bir şey yaşamanın imkanı yokmuş gibi.O akşam ben de aynen böyle hissediyordum. Kapalı göz kapaklarımın ardında patlayan binlerce havai fişek, artık cennetten bir köşeye dönmüş kalbimdeki bahçe ve her yanıma birer birer yayılmış olan minik kelebekler...
Tanrı biliyor ya, o akşam omzuna yaslandığım sevgilim bana gerçek dünyanın da aslında cennete eş olabileceğini kanıtlamış, belki de o saklı cennette daha çok uzun bir zaman boyunca el ele yürüyeceğimizi hissettirmişti.
Kelimelere kimin ihtiyacı vardı ki zaten? Parmak uçlarındaki ateşi tenimde hissedebildiğim sürece, gözlerinde parlayıp sönen minik yıldızlara yakınından bakabildiğim sürece ondan konuşmasını istemiyordum. Bazen öyle ağır geliyordu ki hislerim, oturup saatlerce ağlamak, sonra onu bir kutuya hapsedip kendime saklamak istiyordum.
Diğer yandan da az önceki gibi kalbime dokunduğu her anı aklıma kaydetmek, bir gün benden gitse bile onu güzel hatırlamak istiyordum. Çünkü Mark Lee her haliyle güzel anılmayı hak ediyordu.
"Çok utanıyorum..." Dedim elim ayağım buz kesmiş halde arabanın içinden çıkacak gücü kendimde bulamazken. Öylece, buz tutmuş ellerim onun avuçlarında, yan bir şekilde kafamı yasladığım koltuktan içim gide gide gözlerine bakıyordum. Sanki içimde bir yerlerde tatlı bir rüzgar esiyor, bedenim o yüzden böyle titriyordu.
Bahçeye park ettiği arabanın dikiz aynasından az önce gördüğüm güvenlik görevlisinin şuan bizi göremediğini ummaktan başka da çarem yoktu sanıyordum ki.
İlk gelmemizde de bizi gören oyken şimdi neler düşünürdü tahmin dahi edemiyordum."Çok öpülesi duruyorsun, aklımdan başka bir şey de geçmiyor doğrusu." Yüzüme yaklaşıp yumuşak bir şekilde dudaklarını benimkilere bastırmış, sonra da usulca geri çekilmişti. Buraya gelene kadar her fırsatta öptüğü dudaklarımın sızladığını hissetsem de dudaklarına olan hassasiyetim yüzünden durdurmuyordum onu. Sahi, bu benim aylardır beklediğim şey değil miydi zaten? Onunla ilgili her şeyin daha fazlasını istiyordum ve bundan zerre utanmıyordum da. Tanrı aşkına bu adam benim sevgilimdi, sevgimdi, her şeyimdi...
"Şuan tek derdin bu mu yani? Bizi ne hale getirdiğine bak Mark Lee! Keşke Jaemin de olsaydı, şimdi beni rahatlatırdı bir gaza getirirdi falan. Sen işe yaramıyorsun hiç zaten!" Omzuna vurup aceleyle arabadan inmemi beklemiyor olacaktı ki, birkaç dakika suratına çarptığım araba kapısına bakıp benim derin nefesler alıp durmama telaşlanarak arabadan inmişti. Birazdan kusarsam kendimi hunharca olduğum yere gömerdim muhtemelen.
Daha önce yapmadığın şey değil, hani...
Karşımdaki devasa binanın kendisi kadar büyük olan bahçesinin her yanı rengarenk, her gün özenle bakıldığı belli olan ve muhtemelen isimlerini ya da türlerini kesinlikle bilmediğim çiçeklerle doluydu. Öte yandan, göz alabildiğince devam eden ve nerede bittiğini bilmediğim bahçenin tam ortasındaki süs havuzundan akan su sesi kulağıma sakinlikle ulaşıyor, yaz meltemi biraz olsun içimi serinletiyordu.
Kaç dönüm arazi kim bilir?
Bunca zaman boyu Mark'ın ne kadar zengin olduğunu unuttuğumu fark ediyordum tam da o anda. Her seferinde değiştirdiği arabaları ya da bütün organlarımı satsam birini bile ödeyemeyeceğim kıyafetlerini de mi fark etmemiştim yani? Aşkımdan kör olduğumu biliyordum fakat her şey öyle masalımsı ilerliyordu ki onun maddi durumu hakkında kafa yoracak zamanım kalmamıştı hiç. Bir an için inen farkındalık şokuyla, bana beklentiyle bakan Mark'a çevirmiştim gözlerimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...