Bir Masanın Etrafında Toplanmak

1.4K 189 112
                                    

Seul Merkez Karakolu, Güney Kore~

Geçmişte yaşayan biriydim ben. Yaşadığım güzel anların hiçbirinin sonlanmasına izin vermiyordum. Sanki bambaşka bir galakside bambaşka bir hayata sahip olan Donghyuck benden sonra o güzel anları yaşayacak da bu sonsuza dek kendini tekrarlayacakmış gibi...

Mark Lee hayatıma girdiğinden beri yaşadığım tonla zorluğa rağmen, geride bıraktığım beş ayı bir sonraki galaksideki Donghyuck ve Mark da yaşasın, onlar da sonraki galaksilere iletsin istiyordum.

Kendimi sonsuzlukta acı çekerken hayal etmem saçma gelebilirdi fakat onun güzel sureti, henüz bana hala yabancı olan ruhu ve sahip olduğu tüm şeyler aklımdaki karamsar fikirleri unutturmuştu çoktan.

Bir insan bu kadar sevilebilir miydi? Bir insana bu kadar değer verirken bir yandan da sizi her itişinde kırılmamış gibi devam edilebilir miydi?

Zaman geçtikçe bir artıp bir azalan umut seviyem de bana bir fikir vermiyordu artık. Keşke zamana bırakmak söylendiği kadar kolay olsaydı...

Bir kaosun ortasında oturmuş yemekten yamuk yumuk uzayan tırnaklarıma ve kanayan etime bakarken aklımın yanımda oturmakta olan Mark'ta olmasından memnundum. Onu yanımdayken ve hatta kokusu burnumdayken de sevmek, özlemek ve düşünmek bir yük değildi bana.

Karakolun soğuk ve kendine has bir kokusu olduğunu düşündüğüm bekleme salonundaki koltuklara oturup beş dakika sonra ise saatlerdir bizi bekletmesiyle nefretimi kazanan Bay Yang-Suk'un karşısına çıkabilmiştik.

İlk bakışta onu bir ressam sanırdım muhtemelen. Başındaki siyah şapka ve giysilerindeki sanatçı izlenimi veren duruş bunu destekler nitelikteydi. Hele de benim gibi ilk etapta her şeye anlam yükleyen biriyseniz bu sizin için daha kolay olurdu.

Bakışlarımızın kesiştiği ilk an, birinin Mark'tan daha ifadesiz olabileceğini farketmiştim. Çok soğuk ve burnu havada bir duruşu vardı. Bunu sevmemiştim doğrusu. Ve şimdi neden herkesin ondan çekindiğini sadece bakarak bile anlayabiliyordum. İnsanda aşağılık kompleksi uyandırıyordu.

"Yanınızda bir avukat getirmeye tenezzül bile etmeyecek kadar neye güvendiniz merak ediyorum gerçekten."

Peltek dilindeki zehri aniden akıttığında sadece bir cümlesiyle bizi bu kadar ezebileceğini öngörmediğimden olsa gerekti ki, bakışlarımı ondan kaçırmıştım.

"Bay Yang, bunu kendi aramızda çözemez miydik? İnanın bana bilerek olmadı."

Abimin çekingen sesinin ve ilk defa gördüğüm umutsuz tavrının beni olduğumdan daha güçsüz hissettirmesini kaldıramıyordum. Hala haber vermediğim babam aklıma geldiğinde ise ne tür bir kıyametin kopacağını asla düşünemiyordum bile.

"Böyle bir soruyu soracak kadar aptal mısınız Bay Lee? Sizi gittiğiniz üniversiteye nasıl kabul ettiler, aklım almıyor. Kendinize gelip olayın ciddiyetini anlamanız zaman alacak gibi duruyor."

Abim duyduğu kelimeler karşısında ne diyeceğini bilemez halde gibi duruyordu.

Bay Yang yanında getirdiği avukata ve zengin oluşuna dayanarak istediğini söyleyecekti muhtemelen.
Eh, bu zaten beklenen bir şeydi.

"Peki ya siz Bay Lee? Babanızın bunu duymasını istemediğinizden mi ufak kardeşinizi çağırttınız? Sizi neyle koruyacak acaba?"

Mark'tan ufak kardeş olarak bahsetmesi bir yana, kullandığı kelimelerin her biri gereksiz bir enaniyet taşıyordu. Bu adamdan ciddi anlamda korkuyordum. Sanki derdi paradan da fazlasıydı o an.

"Bay Yang sizce de abartmıyor musunuz? Ortada bir hata var fakat bu tutumunuz ortamı daha da germekten başka bir işe yaramıyor."

Mark bir nevi burnundan soluyordu. Bense hala neden orada olduğumu sorguluyordum.

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin