(Bölümü Harry Styles'ten Watermelon Sugar'la okumanızı tavsiye ederim. Yorum yapmayı unutmayın!)
***Seul, Güney Kore~
Sevmek insanın doğasında mı vardı? Herkes ben kadar sever miydi ya da benim sevdiğim kişiyi benden çok seven biri olur muydu bir gün? Kaybeder miydim tekrardan? Yenilir miydim yeniden..? Kış gelir miydi baharımın en ortasına aniden..?
Bir imkansıza aşık olmuştum aylar önce ben. O imkansızın her zerresine öyle bağlanmış, her bir parçasına öyle güzel hisler beslemiştim ki, canımın ne kadar yandığını bir süre sonra takmaz olmuştum. Ancak hissettiğiniz acı veren duygular da diğer her şey gibi izlerini üzerinizde bırakıp giderlerdi.
Kopan fırtınadan geriye kalan o karmaşayı, dağınıklığı ve kırık parçaları toplamak; tekrar birleştirip darmaduman olmuş aklınız ve kalbinize şifa niyetine kullanmaktı size kalansa.
Nefesimi tutmuştum, hatta gözlerimi yummuştum sanki fırtınalar böylelikle dinermiş; toz bulutu gider, alevler birer birer sönermiş gibi...
Kaçmayı denemiştim bir de değil mi? Kendime sözler vermiş, ancak tek bir saniye beklemeden hepsinden dönerken kendime durup yapma diyememiştim.Seviyordum işte! Çok seviyordum; tüm ruhumla, bedenimle ve sahip olduğum ancak varlığından bihaber olduğum diğer her şeyimle seviyordum Mark'ı.
Korkuyordum...
Neler olacağını bilmediğim bir kapıdan geçmiş, tek güvencemi ise Mark'ın narin parmakları ilan etmiştim. O beni nereye sürüklerse oraya gidecektim fakat ya beni uçurumlardan birinden boşluğa bırakırsa ne yapacaktım? Gider miydi tekrardan? Sever miydi bir başkasını?
Huzursuzlukla çarpan kalbime sakin ol derken aklıma söz geçirmeme imkan yoktu. Bir yanım aylardır ayaklarımın altına batan cam kırıklarından düzlüğe çıkmış olmama deliler gibi sevinirken öteki yanım aşık ve korkmuş halde bir duvar köşesine sinmek istememe sebep oluyordu.
Ne kadar fazla düşünüyorsun aptal! Bu gece değil!
Düşünmemeliydim...
Gözlerimi kapatıp arabayla geçtiğimiz karanlık sokaklardaki cadde ışıklarını biraz da böyle hissettim sesli bir nefes verirken. Kapalı gözlerime çarptıkça, bir aydınlık bir karanlık hissettirmesini seviyordum. Nefeslerim hızlı, avuçlarımsa heyecandan nemlenmişken dudaklarımda ufak, çok ufak, bir tebessüm vardı içimdeki harabeden tüten dumanları gizlememe yetecekmiş gibi.
O koşuşturma sırasında hissettiğim yorgunluk işin sadece görünen yüzüydü sanki. İçimde birikmiş daha acı dolu şeyler vardı ve ben ilk defa Mark'la aramda bir şeyler olamayacak, beni sevmeyecek diye düşünmek yerine kendime kulak verdiğimden işin aslını da yeni fark ediyordum.
Kırıktım.
Hayalini kurmaktan ya da rüyalarımda görmekten bile çekindiğim adamla sessiz bir yolculuk geçiriyordum. Üstelik bu güzel adam dakikalar önce bana beni sevdiğini söylemişti.
Karman çorman hale gelmişti hislerim yine... Neden sadece sakinleşemiyordum sanki?
Evet, akıl sağlığım hala yerindeydi. En azından böyle eşsiz bir anı bilinç kaybı geçirip unutmayacak kadar kendimdeydim ve inanın bana bu bile benim için bir gelişme sayılırdı.İçimdeki enerji patlaması yüzünden aklımın kuytu köşelerindeki bulutların üzerinde adeta haykıran arkadaşlarımı duymazdan gelebiliyordum. Öte yandan arabadaki sessizlik kesinlikle Mark'la geçirdiğim en duygu dolu dakikalara denk geliyordu... Bu anı unutabileceğimi sanmıyordum. Bana ondan daha güzel bir doğum günü hediyesi olamazdı ki zaten... Sadece onu istiyordum ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...