Merhabalar, merhabalaar~ Nasılsınız? NCT'yi stream'e devam ediyorsunuzdur diye umuyorum...Bizim için ne kadar uğraştıklarını biliyorsunuz.
Bu arada yorum atmayı ve beğenmeyi unutmayın. Bu bölümü kalbim kıpır kıpır bir halde yazdığımı bilmenizi istiyorum. Sizleri seviyorum🌼
***
Irregular Kafe~
Birini hiç tanımadan, yeterince vakit geçiremeden ve hatta ondan birkaç güzel kelime duymadan sevmek olur muydu? Oluyordu. Mark bana kısacık bir sürede on dokuz senelik hayatımda hissettiğim birçok güzel histen fazlasını hissettiriyordu. Oysa yaptığı bir şey yoktu. Hatta benden nefret ediyordu...
Kalbim sanki uzum zamandır atmıyormuş da ilk kez bugün atmaya başlamış gibiydi. Kendimi ilk defa bu denli cesur ve dinç hissediyordum. Oysa platonik olmanın ötesine hala geçememiştim bile...
Bir şeyleri berbat etmeden gösterdiğim cesaret dolu hareketlerin her birinin götümü sonradan tırmalayacağının bilincindeydim tabii ki. Aniden gelen adrenalin duygusunun da etkisiyle attığım bunca adımın üzerimde bıraktığı etkiyi nasıl sindirecektim bilmiyordum. Aylardır mutfak masasının altına dahi girmemiş olmanın verdiği doluluk hissi o gün tamamen katlanılmaz bir hal almıştı. Eve gidince ilk işim masanın altına girip düşünmek olacaktı.
Mark Lee ile olan ilk "normal" konuşmamızı geride bırakıp kafeye geleli birkaç dakika oluyordu. Vernon Hyung'dan biraz fırça yemiştim geç geldiğim için, ki zaten haklıydı ama neyse ki Mark'ın yanında rezil olmamıştım. Bugün daha fazla sorun çıksın istemiyordum.
Onun benimle kafeye geldiğine hala inanamıyordum! İçimde bir yerlerde, filler ve fok balıkları parti yapıyormuşçasına durduramadığım bir hareketlilik vardı. Sanki Felix'le beni görmemiş, benden nefret etmemiş ve hatta bana onca hakareti etmemiş gibi... Öyle tuhaftı ki sevgimin boyutu...
Garip olan bir diğer şey ise Felix, Yangyang ve Johnny Hyung'un çoktan gitmiş olmalarıydı. Akıllarında bir dünya soru işareti ve teoriyle gittiklerini biliyordum. Ben olsam ben de kendimi yargılardım sanırım, ama yine de hiç pişman hissetmiyordum.Elimdeki kahve şişesini yerleştirirken fırsattan istifade Mark'a değdirdim bakışlarımı.
Açık kahverengi, dalgalı saçları yüzünü kapatıyordu. Tam kasanın karşısında, az önce arkadaşlarının oturduğu masada oturuyor, tüm dikkatini verdiği telefona bakıyordu sadece. Ona kahve hazırlayacağımı söyleyip yanından ayrılırken bedenimin tir tir titrediğini farketmediğini umuyordum. Onu tanımak istiyordum. Onu tanımak, hikayesinde iki satırlık da olsa yer almak ve adımı dudaklarından daha fazla duymak...Zor şeyler olabilirdi ancak bugünden sonra imkansız kelimesini kullanmak istemiyordum. Her ne kadar ona artık hyung diyecek olsam da onunla boş sebeplerden kavga etmeyecek ve belki de denk geldiğimizde kısa sohbetler edebilecektik en azından. Bana "merhaba" dese bile yeterdi aslında. Bir kelimenin onun dudaklarından kulağıma ulaşması yeterliydi değer verebilmem için. Biliyordum, fazla aşık ve aptaldım. Hatta bundan çekinmeyecek kadar kabullenmiştim artık.
Yavaş adımlarla yaklaştım masasına. Ona gitmek öyle güzeldi ki... Yer, zaman ve mekan önemsiz kalıyordu. Sadece ona adımlamak dahi bana dünyaları vermiş gibi hissettiriyordu.
"İşte kahven hazır.."
Sesimdeki tını oldukça tuhaftı. Sevgi dolu mu denirdi, bilmiyordum. Ancak onun duymadığı bir ses tonu olacaktı ki şaşkınlıkla gözlerime baktı.
"Çok... Tuhaf? Resmen bana iyi davranıyorsun."
Karşısına oturup gülümsedim. Gülümsemekten kendimi alıkoyamıyordum ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Dla nastolatków//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...