Norenminhyuck Dairesi~
Birkaç saatlik uykumun orta yerinde çalan alarmı aceleyle kapatmıştım. Diğerlerini uyandırmamak adına sessizce hazırlanırken dışarıdaki güzel hava, parlayan güneş ve masmavi gökyüzüne bir an önce kavuşmak istediğimden acele ediyordum. Bizimkiler bugün akşama kadar uyuyacaktı sanıyordum ki. Hepsi evde kalıp sınavlara hazırlanacaklarını söyleseler de kıçlarında uçuşan pireler bunun bir yalan olduğunun kanıtıydı. Gerçi ben neden okula gitmemiştim onu da bilmiyordum. Gece geç yatmamdan olabilir miydi?
Elimdeki mısır gevreğini tamamen yiyip sütünü de kafama diktikten sonra ise yine sessizce odama uğrayıp çantamı almamla artık temiz hava ve güneşin tadını çıkarabilirim diye düşünüyordum. Bugün aylar sonra kahvaltıda ramen dışında bir şey yemiş olmam midemi bile şaşırtmış olmalıydı. Yoksa bu kelebeklerin midemde bir işinin olduğunu sanmıyordum.
Dün geceden beri üzerimde garip bir sakinlik vardı. Belki de bugün Chenle'yu göreceğimdendi. Bilemiyordum. Ancak bu hissi sevmiştim. Umuyordum ki hep böyle kalırdı.
Yol boyunca sevdiğim şarkılardan oluşan playlistimdeki şarkılara eşlik etmiştim sessizce. Müzik dinlemeyi seviyordum. Ruhumdaki tüm ağırlığı notaların arasına alıp götürüyordu sanki. Kelimelere fazla anlam yüklüyor, notalara ezberleyene kadar kulak veriyordum. Ancak o zaman bir şarkıyı hakkıyla dinlemişim gibi hissediyordum.
Bir süre daha yürüdükten sonra nihayet kafeye yaklaşmıştım. Daha vaktim olduğundan sakin adımlarla ilerliyordum. Kulağımdaki kulaklıktan ruhuma ulaşan slow parça eşliğinde geçen sefer Ten'in beni durdurup konuştuğu yerde duraksayıp, derin bir nefes aldım. Bu kesinlikle isteğim dışı gerçekleşmişti. Arkama baktığımda Mark'ın suratındaki umursamaz ifadeyle arabasının camından bizi seyrettiği an gözlerimde canlandı. Görebiliyordum. Ne kadar nefret ettiğini ve beni sadece gözleriyle dahi yok etmek istediğini...
Orada olmasına gerek yoktu artık onu görebilmem için. Toplasanız iki elin parmağını geçmeyecek defa karşılaşmıştık fakat ben gözlerimi kapattığımda pürüssüz yüzündeki ufak, çok ufak beni dahi görebiliyordum. Gülümseyince görünen ve yüzüne sevimlilik katan dişlerini, yumuşak olduğunu tahmin ettiğim saçlarını ve daha bir çok şeyi...
Günler geçiyordu ve bir şekilde birbirimizi daha sık görüyorduk fakat tam tersine gelişen hisleri ve benim ona tam tersine artan ilgim yüzünden ne yapacağımı bilemiyordum bir türlü. Bana pislikmişim gibi hissettirmekle kalmıyor, kelimeleri ile de hiçbir çekince göstermeden söylüyordu yapmak istediği şeyi; Beni ezmek istiyordu.
Ondan nefret etmem gerektiğini pekala biliyordum. Zaten böyle davranan birini sevmem normal olmazdı. Ancak sadece bir kerelik de olsa kalbimi tekleten kişinin o olması konusunda ne yapabilirdim ki?
Onu sadece hayal ettiğimde dahi kokusu burnuma ulaşacak kadar hissetmiştim. En sevdiği yemeği, favori anime karakterini, sıkça dinlediği şarkıları ya da nefret ettiği,ben hariç, şeyleri bilmek istiyordum. Çok şey istiyordum ama. Bu kadar ileri gitmeye ne hakkım vardı? Canımı yakmama ne gerek vardı?
Yolun ortasında durup gözlerimi artık orada olmasa da, hayali olan suretine dikmemin bir anlamı yoktu. Omuzlarım çökerken, bu uğursuz anıların benim sırtımda birer yük olduğunu farkediyordum. Her seferinde belimdeki yük artıyordu.
Kafeye girdiğimde yüzüme yine aynı yoğun kahve kokusu vurmuştu. Açıkçası kasanın önünde Vernon Hyung'la konuşan yeşil saçlı Chenle'yu bu kadar erken görmeyi beklemiyordum.
Yine de adımlarım tanıdık simasını görmenin verdiği heyecanla hızlanırken, o da beni farkettiğinde yanıma koşup kocaman sarılmıştı. Bunu da beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...