Ladies and Gentlemen nasılsınız?Umuyorum ki evde ve iyisinizdir💚 Bu bölümü yazmak benim için oldukça zordu çünkü psikolojim bu karantina sürecinde biraz bozuldu ve ilham verecek çok az şey bulabiliyorum... Kibarca delirdim de diyebiliriz buna belki:)))
Sizlerden ricam yorumlarda bana yardım etmeniz ve lütfen yıldıza dokunun... Yorumları tek tek okuyorum bu arada, sizinle konuşmak iyi hissettiriyor.
Neyse bu kadar konuşmak yeter şimdi bölümü okuyabilirsiniz.😘
Love you all😎
Sevgilerle🌼***
Seul, Güney Kore~
Alışık olmadığım her ne vardıysa, Mark'la tanıştığım ilk andan itibaren yaşamaya başlamıştım. İlk başlarda bundan şikayetçiydim çünkü kabul etmek istemesem de hayatımda ya da iç dünyamda değişimlere sebep oluyordu. En çok bunu sevmiyordum işte. Değişimi...
Fakat zaman öyle hızlı ilerlemişti ki ne olduğunu anlayamadan kendimi ona ve ondan gelecek her şeye susamış bir halde bulmuştum. Öyle çok özlüyordum ki onu, geçirdiğimiz kısacık anlarda verdiği tepkilerin her birini kapalı gözlerimin ardındaki dünyada teker teker canlandırıyordum.
Abime gerçekleri anlatırken ise Mark ile ilgili en ince detayı bile aslında unutmadığımı farketmiştim. Unutmaktan da ölesiye korkuyordum zaten. Çünkü biliyordum ki beni ayakta tutan tek şey o kısacık anılardı.
Hayatımda değişen bir diğer şey ise kendimi hep bir itiraf sahnesinin başrolünde bulmamdı. Her seferinde hislerimi gizlediğimden dolayı da olabilirdi bu tabii.Abime anlattığım gerçeklerden sonra tek bir damla gözyaşı daha dökecek mecalim kalmamıştı. Kaldırımın kenarına oturmuş, başım omzuna yaslıyken ona sessizce olanları anlatmıştım. Çok utanıyordum. Öyle çok utanıyordum ki yüzüm biraz daha ısınsa patlayacakmış gibi hissediyordum.
Bu süre zarfında tek bir kelime dahi etmemiş olması beni şaşırtıyordu. Sonuçta bu onun için de bir şok olmalıydı ve Lee Taeyong'un verdiği tepkiler meşhurdu. Genelde lafın ortasında tepkisini verip devamını dinlemezdi, ki bu da bizim sahip olduğumuz ortak huylardan yalnızca biriydi.
Sonunda anlatacak bir şeyimin kalmadığını farkettiğimde susup kaldım. Başımı omzundan kaldırıp karşıdaki binanın boyası akmış duvarını seyrederken beni affedebilmesini diliyordum.
"Senin birini böylesine sevebileceğine ölsem inanmazdım Donghyuck. Nasıl olabilir bu? Gerçekten inanamıyorum... Hem de Mark'a hissediyorsun tüm bu şeyleri... Madem onunla buraya ilk geldiğin zamandan beri tanışıyordunuz, neden gizlediniz ki?"
Sesi sabitti ve bu iyiye işaretti. Ancak şaşırmış olmasını oldukça normal buluyordum. Sonuçta beni tanıyan kimse ilk bakışta aşık olacak ve kendini heder edecek biri olarak görmezdi. Zaten bana da bundan bir sene önce sorsanız ilk aşkımı bu şekilde bulacağımı ve hatta aşık olabileceğimi bile düşünmezdim.
"Yani... Aslında gizlemedik Hyung. Sadece söylemeye vakit kalmadı diyebilirim. Sen de biliyorsun ki abisiyle de karakolluk olacak kadar ileri gittiniz ve bu durumda anlatırsam orada daha da saldırganlaşırsın diye düşündüm." Koluyla omzumu dürterken cevap verdi.
"Ben hayvan mıyım da saldırayım gerizekalı!? Neyse cezan git gide artıyorken sussan iyi olur... Hem sen bu Mark'ı sevdiğini bana söylesen alay edecek halim yoktu ya! En baştan anlamam gerekirdi... Canın çok mu yanıyor senin, söylesene?" Kafasını bana çevirdiğini hissettiğimde ben de ona döndüm. Gözlerime dikkatle baksa anlardı sanki. O kadar yakındı her şeyi görmeye çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...