Jeju Adası, Güney Kore~
Bir şeyleri düzeltmek ve sanki olaylar hiç yaşanmamış gibi davranmak çoğumuz için zor olan bir eylemdi. Şüpheler ve cevapsız sorular dilinizin söylediğinin aksine hep içimizde bir yerlerde barınır beklerlerdi. Ve siz ne zaman unutmak isteseniz diken gibi batar, aslında hiç terketmedikleri gibi bir de canınızı yakarlardı.
Arkadaşlarımla bir şeyleri açıklığa kavuşturup evlerimize dağılalı saatler olmasına rağmen ben bu konuya takılı kalmış kendime tekrarlayıp duruyordum.
"Biz hep birlikte olacağız."
Fısıltım karanlık odamda duyulduğunda sessiz gecenin bir nevi kasvetli ve sağır edici olduğunu düşündüm. Perdelerin arasından sızan ışık eskiden beni nedensizce rahatlatırdı fakat şu an sadece karanlık hissediyordum. Sanki ışık olmasa karanlıkta olduğumu farketmeyecekmişim gibi karanlık yerine aydınlığı suçluyordum.
O gece düşüncelerim her zamankinden yoğun ve sarsıcıydı. Evet herkes bu olayı normal karşılamış, bana kızmamıştı belki...
Hatta biz de Jaemin'in sırrı ortaya çıkınca ona kızmamıştık. Evet, birbirimize hoşgörüyle yaklaşıyorduk ve yine evet, ailelerde de sırlar olurdu. Ancak yine de sanki kalplerinde bir yerde zaman zaman beslenip ortaya çıkacak "güvensizlik" duygusu, eğer gerçek değildiyse bile beni rahatsız ediyordu.Fazla mı düşünüyordum? Ben hep fazla düşünürdüm zaten. Sorun bu değildi. Sorun değişen bakış açım, söylemeye başladığım "beyaz yalanlar", gizlediğim sırlar ve en çok da içime sığmayan aşkımdı.
Sorun benim birçok soruna sebep olup, Mark Lee'nin bir tebessümüyle her şeyi silivermemdi. Sorun onu böylesine severken kontrolü kaybetmemdi.
Sorun bendim...
Ağlamak işe yaramıyordu. Sahte tebessümler, eskimiş maskemin üzerinde emanet duruyordu. Ben hiç iyi hissetmiyordum aslına bakarsanız.
Seul'e gidene kadar düşünmeyeceğim ne kadar şey varsa hepsi o gece aklımdan bir bir geçiyordu. Yorgun hissediyordum. Sevmek bu kadar yoruyor muydu herkesi?
Peki Mark Lee nasıl severdi? Onu sevmek çok yoruyordu peki ya o sevseydi? Defalarca hayal kurmaktan ve umutlanmaktan kaçmayı denemiştim fakat olmuyordu işte. Gecenin bir yarısı üzerime gelen duvarlar ve uğuldayan kulaklarım buna engel oluyordu.
Bir sonraki gün yapacağımız yeni yıl kutlaması da, babamın bana aldığı sürpriz hediye de... Hatta Jeno'nun kurada çıkan kişi ben olduğumdan alacağı bir diğer hediye de...
Bunlar umrumda değildi. Ve ben öylesine suçlu hissediyordum ki...
Bunlar bir daha gelmeyecek günlerdi ve ben tadını çıkarmak yerine kendime zehir ediyor, kıymetini bilemiyordum. Haksızlık ediyordum herkese, yine.Yatakta dönmeyi kesip gözlerimi yumdum. Sanki uyuyunca bir süreliğine de olsa her şey ve herkes duracaktı. Uyudum ve sanki sabaha bambaşka bir yer ve zamanda uyanacakmışım gibi düşünmeyi denedim.
***
Yeni yıla girmek bana her zaman heyecan verirdi. Sanki yeni yıla girince bir önceki sene olan tüm kötü anılar silinecek, her şey iyi olacakmış gibi hissederdim.
Bu belki de birçoğunuz için Noel Baba'nın gelmesine inanmak kadar çocuksuydu ancak bilirsiniz; en temiz ve güzel olan ne varsa çocuklardaydı. O nedenle bu seferlik çocuk gibi olmaktan çekinmezdim.Annemin mezarının başında abimin tuttuğu şemsiyenin altında dolu gözlerimdeki yaşları tutmayı denerken aklımda milyon tane güzel anı vardı. Annemin yaptığı kurabiyelerin kokusunu alabiliyordum. Tam bugünlerde büyükannem bize gelir, yöresel tatlılar yapardı. Eğer annemin vefat etmesinden bir sene sonra onu kaybetmesem, dizlerine başımı koyup bana o günleri tekrar anlatmasını isterdim. Ne yazık ki ben hatırlayamıyordum her şeyi, ama emindim ki o hatırlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...