Irregular Kafe, Güney Kore~
Kelimeleriniz tükenene kadar da konuşsanız değişmeyen şeyler vardı. Kendinizi bir şeyleri düzeltmeye ne kadar zorlarsanız zorlayın aslında o şey sadece zamanı geldiğinde düzelirdi. Ama insanoğlunun yapısından mıdır bilinmez zorlamayı ve acele etmeyi severdik. Bu da işleri kolaylaştırmak yerine herkes için katlanılmaz hale getirirdi.
Arkadaşlarımla beş gün kadar önce kedi kakası tadında bir tartışma yaşayıp mantıklı bir sonuca elbette varamamıştık.
Jeno her şeyi sindirmek istediğini söylüyordu, zaman istiyordu. Bunu elbette anlayabiliyordum. En azından Jaemin'den nefret etmiyordu ya da ihanet ettiğini falan ima dahi etmemişti. Jaemin utancından konuşamıyordu bile o an. Daha sonra Jeno onunla özel konuşmak için mutfağa çektiğinde kapıyı dinlemek istesem de beni tekme tokat dövmek pahasına tutan Renjun yüzünden şuan Jaemin'e KakaoTalk'tan milyonuncu açıklama bekleyen mesajımı atıyordum. Kendisi fırsatını bulduğundan, beni süründürmekten zevk alıyordu.O kadar vicdansızdı ki zamanı gelince söyleyeceği dışında tek kelam etmiyordu.
Aptal Nana!
Telefonu umutsuzca kilitleyip cebime attım. Geçen hafta yaşanan rezillikten sonra Vernon Hyung'a karşı oldukça mahçuptum. O nedenle tamamen işime odaklanmış durumdaydım.
O olaydan sonra her şeyi bir kenara atmış derslerim ve iş arasında gidip geliyordum. Her şeyden kastım hislerim ve düşüncelerimdi elbette. Onlarla yüzleşecek kadar iyi değildim son günlerde. Bu sebepten ötürü masanın altına bile girmiyordum. Yalnız kalmak istemiyordum da. Doğrusu şimdi yerim Jeno tarafından kapıldığından sinirlenmemiş de değildim. Evde süt bile kalmamıştı. Hep benden özeniyordular!
"Aigoo Hyuckie! Gerçekten buradasın!"
Lucas Hyung'un heyecanlı ve gür sesini duyduğumda yüzümdeki gülümseyle masanın ön tarafına geçtim. Ardından bana sarılışına karşılık verdim zorlukla. Belim hala feci derecede ağrıyordu.
"Yüzüne ne oldu senin!? Johnny Hyung anlatmıştı olayları ama bu kadarını beklemiyordum..."
Johnny ona ne anlatmıştı? Kafamda şimşekler çakarken olayın ne kadarını bildiğini kestirmeye çalışıyordum. Ama kesinlikle diyebilecek bir şeyim yoktu.
"S-sana ne dedi ki?"
"Bizim Mark'la bir yanlış anlaşılma olmuş işte. Kötü bir tanışma olmuş doğrusu..."
Sesi sonlara doğru düşerken ciğerlerimi rahat bir nefesle doldurdum. Johnny Hyung ona olayın geçmişini anlatmamıştı en azından. Lucas Hyung bunları bilse gerçekten çok ayıp olurdu.
"Evet biraz öyle oldu işte... Boşver onu Hyung. Gel sana kahve hazırlayayım."
Yüzündeki aptal sırıtışla beni süzdüğünde rahatsızca gömleğimi çekiştirdim.
"Baristalık yakışmış. Ben de mi işe girsem?"
Kıkırdarken kahvesini yapmaya başladım. Ne istediğini sormamıştım ama en iyi kahvelerimizden birini hazırlasam beğenirdi diye umuyordum.
"Hyung sen zenginsin. Barista olmana falan gerek yok.."
"Yah sıkıcısın! Bu ne kahvesi hem? Beni sakın zehirleme!"
"Bu Irregular Kafe'nin en iyi kahvesi! Beğeneceksin!"
"Tamam...Sana güveniyorum."
Önüne uzattığım kahveden yavaş yudumlar alıyordu ben ise merakla tepkisini bekliyordum. En sonunda beğeniyle mırıldandığında Mark'ın kelimeleri kulaklarında çınlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...