Jeju Adası, Güney Kore~Bazı şeyleri tadında bırakmalıydı insan. Her şeyin belirli bir vakti ve sınırı vardı ne de olsa. Ancak ben bu sözleri söylüyor olsam da kesinlikle buradan her şeyi tadında bıraktığım kanısına varmamalıydınız, zira ben tam bir kaçık ve her şeyin bokunu çıkaran bir manyaktım.
Aşırılıkta üzerime yoktu bir kere. Öfkelendiğimde yakıp yıkardım ancak mutluysam da öyle mutlu olurdum ki evren üzerindeki en mutlu canlı olduğuma inandırırdım herkesi. Üzgünsem salya sümük ağlar yine ortalığı dağıtırdım ve evet, ortalıktan kastım kıç ve başım oluyordu. Kıç baş dağıtıp yerlerde yuvarlanmak da ekstrem duygu çöküşlerimin yan etkilerinden biriydi.
Bu uzun ve sonsuza uzayan listeye ekleyemediğim tek şey meraklandığımda hissettiklerim olabilirdi sanırım. Meraklı bir insan olduğumu kabul ediyordum fakat meraklandığım şeyi öğrenene kadar geçirdiğim evreleri siz henüz bilmiyordunuz."Yarım saat dediniz oldu kırk beş dakika! Hani nerede bu elf kılıklı Renjun!" Yüksek sesim bir milyon sekseninci kez öflememin ardından kafetaryada yankılanmıştı. Son evreye gelmiş bulunduğumun açık bir göstergesiydi sanırım bu.
"Bu kadar meraklı biri olman normal değil Donghyuck. Bir terapi falan al bence. Şu haline bak!" Dedi Yangyang kocaman gözleriyle yüzümde sel gibi akan gözyaşlarına bakarken.
Şey, evet biraz ağlıyordum.
"Sen anlamazsın tamam mı? En son birbirimizden bir şey gizlediğimizde bu aptallarla aynı kaldırımda yürümeye bile çekiniyordum ben!" Dedim ben de önümdeki peçete yığınına bir yenisini eklerken. Abarttığım doğruydu ancak ben de buydum işte.
"Yalan söylüyor, Yangyang. Tamamen meraktan ağlıyor... Ayrıca bana öyle bakmayı kes Donghyuck. Ben de fazla bir şey bilmiyorum ki." Ellerini suçsuzum, dercesine havaya kaldırdığında görmezden gelmiştim. Yarım saat sonra gelecek dedikleri Renjun salağı yüzünden önce tırnaklarımı yiyip yarıya indirmiş, ardından da sıkıntıdan on bardak milkshake içmiştim ve unutmayalım ki benim boğazım hala şiş durumdaydı.
"Hah! Geliyor bak!" Jaemin eliyle işaret edip bütün kafenin sanki bize bakmıyorlarmış gibi tekrar bize dönmesine sebep olmuştu. Etrafta az insan olsa da birazdan, biten seminer yüzünden kalabalıklaşacağına emindim. Bu da demek oluyordu ki Mark her yerden çıkabilirdi.
"Sabahtan beri Renjun diyip duruyordun, hayırdır bir duruldun?" Jaemin düşüncelerimin içine dalıp kolumu sarsmasa Mark'ı ve olan her şeyi düşünecektim muhtemelen. Bu da daha fazla gözyaşı dökmem demekti ve hayır, mutsuzluktan değildi.
"Ha... Yok iyiyim ya. Renjun! Ne bakışıyorsunuz salak gibi, otursana Ren!" Pantolonundan tutup çektiğim Renjun şok içinde Yangyang'a mı bakıyordu yoksa o bakışlarda başka bir anlam mı vardı inanın çözememiştim.
"Siz niye böyle toplandınız kabine üyeleri gibi? Ayrıca sen niye yavrusu ölmüş dana gibi ağlıyorsun acaba Hyuck? Yine mi kaos?.." Önümdeki peçete yığınını parmak ucuyla kenara itip dirseğini masaya yaslamıştı bunları söylerken. Bense her hareketinden bir mana çıkarma derdindeydim.
"Aman Tanrı'm avına bakan aslana benziyorsunuz ikiniz de!" Yangyang koca bir kahkaha atıp Jaemin'le bana gönderme yapmıştı. Bense onu duymamış gibi yapacaktım çünkü artık dayanamıyordum.
"Buraya hayırlı bir meseleyi konuşmak için toplandık çiçeğim." Jaemin aegyolu bir şekilde sağımdaki sandalyede oturan Renjun'e tebessüm ettiğinde kusacaktım ama neyse ki Renjun benim yerime onu durdurmuştu.
"Öğ... Dur lütfen Jaemin, ne hayırlı meselesi? Hem de Yangyang'la mı konuşacağız bu konuyu? Onun Mark'ın kankası olduğunu unutuyorsunuz sanırım." Sesi neden aniden sert bir tınıya bürünmüştü ya da aniden niye soğuk bir surat ifadesi oluşmuştu yüzünde, ben de bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...