[Bölümü "*)" olan yere kadar Alice Kristensen'ın Cinnamon Girl coverı ile okumanızı tavsiye ediyorum. Şarkının özü değil de bu coverini öneririm. Medyada coveri bulabilirsiniz]
***
Seul, Güney Kore~
İnsanın iradesi hayatını ve hislerini kontrol etmeye yetmiyordu. Hepimiz, en güçlü olduğunu sananlarımız bile bir yerlerde kontrolü yitiriyor, keşkelere mahkum oluyorduk. Bu durumda insan kendini mi suçlamalıydı yoksa kaderi mi? Cevap bulamıyordum.
Cevap bulamadığım o kadar çok soru vardı ki zihnimi meşgul eden... Bu hiçbir şeydi onların yanında.
Sorular, her yeri sarmış sarmaşıklar gibiydiler o gece de diğerlerinden farksız olarak. Saniyeler geçtikçe daha da güçleniyor, asla kendi kendime bulduğum teselli dolu cevaplarla yetinmiyordular. Canımın yandığı gerçeğini de bir kenara koyamayacaktım bu durumda. İçimde oluşan karmaşa yeni miydi ki? Aylardır onu buraya koyayım, şunu da şöyle yapayım, diyip bir şeyleri yoluna sokmaya çalıştığım yer tam bir harabeydi ve asla bir çiçek bahçesine dönmeyecekti sanki. Aylardır tek hissettiğim daha fazla aşk ve daha fazla acıydı, aylardır tek tattığım şey boğazımdaki o sert yumrudan yayılan zehirli tattı ve baksanıza, dudak kenarlarımdaki intihar etmiş tebessümlerin her biri çorak bahçemi daha da kurutuyordu gün geçtikçe.Mahvolmuştum ben.
Tutunacak bir dal ararken, cevaplar ararken istediğim tam olarak bu muydu? Neden sanki canım daha fazla yanmaya başlamış gibi hissediyordum? Oysa bundan fazlası olamaz sanıyordum... Doğru ya, her zaman daha fazlası vardı.
Gözlerimi yumup soğuk havayı içime çektiğimde omuzlarıma çöken yorgunluk bu kez sadece kendi hislerime değil, Mark'ın kırık kanatlarına da aitti.
Nasıl kimse iyileştirmemişti onu? Nasıl olurdu da böylesine yaralanmış birini fark edemezdik? Ne zamandır kanıyordu avuç içleri ve daha da önemlisi bununla nasıl baş etmişti?
Belki de edememişti. Yorulmuştu, yıkılmıştı ve topallayarak da olsa devam etmişti. Bunu düşünmek dahi nefes almamı zorlaştırıyordu. Mark'ın birine deliler gibi aşık olması değildi mesele. Tek derdim o birinin Mark'ı parçalara ayırıp gitmesiydi.
Hayat hiç de adil değildi işte!
Sizin, tek bir kelimesiyle tekrar tekrar aşık olabileceğiniz kişi, başka biri tarafından yüz üstü bırakılabiliyordu. Size verilmeyen şans ona verildiği halde bunu görmezden gelebiliyordu. Her birimiz başka birinin hikayesinde daha mutlu olabileceğimiz olasılığından habersiz yaşıyorduk belki de...
Kafamdaki fısıltılar, şehrin sonunda sönmüş ışıkları ve sessizliğe gömülmüş boş sokaklarına rağmen katlanılamaz hissettiriyordu. Fırtına sonrası oluşan o yorgun sessizlik içinde her şeyi gözden geçirip "Ben ne yaptım? Şimdi ne olacak?" diye sorgulama aşamasındaydım sanırım. Zaten hep böyle olmaz mıydı? Her şey yaşanıp bittikten sonra uzunca süre iç sesiyle yüzleşmeyi denerdi insan. Bir zaman sonra ise tıpkı insanın yüzünde kuruyunca değerini yitiren gözyaşları gibi yok olduğunu sanırdınız tüm hasta düşüncelerinizin. Geriye kalan en belirgin şey içinizde oluşan o tuhaf ağırlık olurdu. Arada ortaya çıkmakla birlikte en olmaması gereken günlerinizi zehirlemek için atakta beklerdi o ağırlık.
Mark için durum daha zordu sanıyordum ki. Karşımda ağlamış, gerçekleri ikimizin yüzüne de öylece savurmuştu fakat anladığım kadarıyla buna henüz hiç hazır değildi. Belki de uzun süredir düşünmemek için ittiği her şeyin gün yüzüne çıkması için doğru zamanlama değildi ancak söylesenize benim hikayemde zamanlama ne zaman tutmuştu ki?
Yandan bir bakışla Mark'a baktığımda dahi üzerinde görebildiğim kara bulutlar oldukça şaşırtıcıydı benim için. O gerçekten kırılmıştı, yaralanmıştı ve canı öylesine yanmıştı ki sevmeyi acı çekmek zannetmişti. Korkuyordu bu sebeple de... Aşk onun için acı demekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...