Büyü

2K 202 536
                                    

Irregular Cafe~

Emrivakilerden nefret ediyordum. İnsanların üzerimde baskı kurmasından ve istediklerini bir şekilde yaptırmalarından... Ancak Lee Taeyong denen şeytanla kardeş olduğumdan beri, bu da doğduğum ilk güne tekabül ediyordu, onun emrivakilerine maruz kalıyordum.

Abartma Hyuck!

Hayır, hayır abartmıyordum. Kendince bir plan yapmış ve tamam, kabul ediyorum ki ilk etabını başarıyla bitirmişti ancak bu plana uyarak nasıl devam edecektik? Daha doğrusu o koca uzun kartonda ne yazıyordu? Bunları bilmeden ona inanmak içimden hiç gelmiyordu. Sonra her şeyi aniden yapmasına engel olamayışım vardı...
Fazla inattı ve ben ne dersem diyeyim istediğini almadan vazgeçmeyecekti. Eh, benden bir fayda gelmediğini farkedince böyle her şeye burnunu sokmak onun da hatası değildi tabii. Buna yol açan bendeydi tüm suç!

Elimdeki buz torbasını beynime sokmak istercesine bastırırken sinirden gözlerim seğiriyordu. Daha işe girmemin ikinci gününde kovulmamak için binbir çaba gösterirken, birazdan abimi bıçaklayıp tüm bu çabamı boşa çıkaracak olmam üzücüydü doğrusu. Üstelik müşterilerle ilgilendiğimi bile bile dakika başı yanıma gelip beni yukarı gitmeye zorlayan Yangyang da bugün abimden pek farklı değildi. Herkesin nesi vardı Tanrı aşkına?

"Şey... Hyuck, buzu biraz uzaklaştırsan mı başından?" Xiaojun'un ürkek çıkan sesiyle gözlerimi diktiğim tezgahtan uzaklaşıp derin bir nefes aldım. Katil olmama ramak kalmıştı sahiden.

"İstersen abinlerin yanına uğra hazır ortam sakinlemişken..." Elimdeki buz paketini alırken mırıldanmıştı. Sanırım dışarıdan gerçekten de cinayet planı yapan bir katile benziyordum. Gözlerimi merdivenlere çevirip ruhsuz bir iç geçirdim.

Hiç gidesim yoktu. Geldikleri gibi rezil olmam bir yana, Mark'ın da aralarında olması beni geriyordu. Ne tepki vereceğini, konunun hangi noktalara geleceğini bilmiyor oluşum rezil olma ihtimalimi de bine katlıyordu.

Bir kez daha aşağı inmesinden korktuğum Yangyang'ı merdivenin başında gördüğümde sinirle bir nefes alıp son kez, boşalan giriş katta gezdirdim gözlerimi. En azından Xiaojun'a yük olacak iş kalmamıştı şimdilik.

"Tanrı aşkına senin derdin ne Yangyang! Kıçında kurt varmış gibi gidip geliyorsun yah!" Tısladım kolunu çekiştirip merdivenlere yönelirken. Suratındaki pişkin sırıtıştan ne anlamam gerektiğini inanın bilmiyordum ve bu da kalp çarpıntımı arttırıyordu. Bilinmezlikten de en az emrivakiler kadar nefret ettiğim gerçekti.

Sonunda üst kata gelebildiğimizde cam kenarında oturan kalabalığın bakışları da bize çevrilmişti. Boş bir masadan sandalye çekip, sanki bu anı bekliyormuş gibi en uçta oturan abimin yanına yerleştim. Cam kenarında Yuta Hyung'un yanında oturan Mark'a saniyelik değen gözlerimden kalpler fışkırmamıştı diye umuyordum zira arkasından vuran ışıkla yüzü pek bir albenili duruyordu ve benim son zamanlarda ona olan bu çekimimi durduracak gücüm yoktu ne yazık ki.

"Nihayet gelebildin Hyuck..." Dedi abim saçımı okşarken. Yüzündeki tebessüm, yalnızca ikimizin anlayabileceği düzgün dur temalı bir nutuk içeriyordu ancak yüzüne fazla bakmamaya özen göstererek gülümsemekle yetinmiştim. Sağımda kalan Johnny Hyung da atakta bekliyor gibiydi. Meraktan çatladığını görebilmek zor değildi.

"Xiaojun'u yalnız bırakmak istemedim. Biraz kalabalıktı aşağısı... Nasılsınız?" Sorum masadaki geri kalan kişilereydi. Abimin yanında oturan Jaehyun Hyung sıcak bir tebessümle yüzüme bakarken benim gözüm abimin arkasından belini saran elindeydi.

Pekala, ilk defa bu kadar ciddi bir ilişkisi olan abimi kıskanmaya evde devam edecektim.

"Hepimiz iyiyiz, yani sanırım..." Tebessümü Yuta Hyung'a değen bakışları sonrası biraz daha küçülmüştü. Ben de merakla saçları artık kahverengi olan Yuta Hyung'a çevirmiştim gözlerimi. Göz altları morarmışken, solgun yüzü ilk defa fazla mimiksizdi.

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin