Nezarethane

1.4K 184 122
                                    

Seul, Güney Kore~

Hayatım boyunca tıpkı bir paratoner gibi tüm lanetleri kendime çekmiştim. Bunu ortaokul mezuniyet töreninde sınıf pastamızın üzerime devrildiği gün ya da daha geriye bakacak olursak ilkokulda hayvanat bahçesi gezisi sırasında lamanın yüzüme tükürdüğü saniye anlamış olmam gerekirdi. Eh, anlamıştım da zaten.

Mark ile ellerimiz birbirine kelepeçeli, yüzümüz gözümüz dağılmış şekilde bir polis arabasının arka koltuklarında oturmuş ilerliyor oluşumuz sırasında bunları düşünmem normaldi sanıyordum ki. Benim bu kötü şeyleri üzerime çekme durumumun da bir tarihçesi vardı sonuçta.

Gözlerimi her kırpmamda canım acıyordu yediğim yumruklar sayesinde. Sanırım sağ gözümle gördüğüm yıldızların gerçek olmadığını yeni farkediyordum. Umuyordum ki kör kalmazdım. Aslına bakarsanız utanmasam acıdan ağlayabilirdim fakat bu kadar rezillikten sonra ağlamaya bile hakkım yoktu.

Eğer sesimi çıkarırsam, yan tarafımda ikide bir öfleyip saçlarını yolan Mark tarafından vahşice katledilebilirdim.

Nihayet araba durduğunda Mark'ın olduğu taraftaki kapıyı açan memurun yardımıyla inebilmiştik. Bir başka polis arabası da yanımızda durduğunda bizi döven çocukların geldiğini anlamıştım. Kendimi berbat hissediyordum. Benim sokak kavgasında ne işim olurdu?

Demek Mark'ı sapık gibi izlemekten vakit bulup da durumu farkedebildin ha? Tebrikler!

İç sesim kafamdaki arkadaşlarımın kopyalarından önce davranıp bana vicdan yaptırmaya başlamıştı bile. Aman ne güzel(!)

"Hadi yürüyün. Sakın bir olay çıkartayım demeyin!"

Polis memuru aniden bağırıp ilerlememizi söylediğinde yerimde sıçramıştım. Hemen sağımdaki Mark ile göz göze gelmemiş olmayı dilerdim. Benden artık tamamen nefret ediyordu. Bunu acı da olsa kabul ediyordum.

Acıyan sırtım yüzünden yavaş adımlarla ilerliyordum. Fakat Mark bu kadar hızla giderken mecburen canım yansa da ses etmemiştim. Fazla konuşmasam daha iyiydi.

Kendi başına durduk yere bu kadar bela alan birini daha görmüş müydünüz? Sırt çantamı da kaybettiğimi karakola girdiğimiz an farkettiğimde bedenimi daha büyük bir korku dalgası almıştı. Ben ne yapacaktım?

"Sizi ciddi bir şeyinizin olmadığını düşünerek buraya getirdik ama... Johoun bunları hastaneye götürmeliydik sanırım."

Yanındaki polis memuruyla konuşan diğer memura ters bir bakış attım. Ölüyorduk yahu! Görmüyor muydu? Muhtemelen her gün bizim gibilerle uğraştıklarından bu kadar umursamaz olmuşlardı.

"Buradaki revirle idare edecekler öyleyse. Pansumanla hallolur gibi duruyor. Hem bunu kavga etmeden önce düşüneceklerdi! Koca caddeyi birbirine kattılar!"

Başımı yere eğerken yaşananlardan çok utanıyordum. Ağlama isteğimi tutmam oldukça zordu o an. Gözlerim dolarken burnumu çekip ağlamamak için kendimi sıktım. Canım yanıyordu ve vereceğim hesap karakolla sınırlı kalmayacaktı. Herkes telaşlanacaktı. Daha arkadaşlarımla yeni bir kıyametten çıkmıştık, ne olacağımız belli bile değildi fakat yetmiyormuş gibi ben başıma böyle bir bela almıştım...

Koridorda ilerlerken gözümden akan yaşları kelepçesiz kolumla silmeye çabalıyordum çünkü kimse görmesin istiyordum.

"Sakın bana ağladığını söyleme! Çocuk seni yumruklarken gülüyordun, yeni mi ağlıyorsun yani?"

Mark hırsla kelepçeli kolunu kendine çekerken ben de ona doğru savrulmuştum.

"Lütfen sus."

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin