Norenminhyuck Dairesi~
Bir şeyleri kaybetmemek için kendimi paralarken daha çok şeyi kaybediyor olmam hayatın bana attığı bir kazık olsa gerekti. Zamanla geçer, denilen ne varsa daha da acı verici bir hale geliyordu ve bu acının ilk yaptığı şey beni hırçınlaştırmaktı. Cezasını yine ben mi çekiyordum peki? Kesinlikle.
"Her şeyi mahvettim değil mi? Dilimi arı soksaydı da demeseydim öyle şeyleri..." dedim burnumu çekip başımı Renjun'un dizlerine iyice gömerken.
Olduğumuz durum her zamanki gibi oldukça saçmaydı. Mutfak masasına oturmuş arkadaşlarım, mısır gevreği krizine girmiş gibi tabak tabak yerken, ben masanın altına girmiş sırayla her birinin dizlerine sarılıp daha çok ağlıyordum. Sanki daha fazlası olabilirmiş gibi...
"Oğlum aniden öyle çıkışlar yapıyorsun ki ne yaparsak yapalım toparlayamıyoruz arkanı. İnsanın dilinin biraz ayarı olur ya!" Dedi Jaemin ağzındakileri yutmadığı her halinden belli olan boğuk sesiyle.
"Ne bileyim... O kadar canım yanıyordu ki abim bilmeyerek de olsa durumu basite aldığı için aşırı sinirlendim... Yoksa ben de bilirdim susmasını!" Bu sefer başımı Jeno'nun dizlerine koyup kollarımı ise bacaklarına sarmıştım. O da yavaşça saçlarımı okşuyordu.
"Yukarı gelip biraz da normal insanlar gibi depresyona girmeye ne dersin?"
"Hayır derim, Renjun. Sus ve acımla beni başbaşa bırak... Hem siz şu lanet yemeğe gidecek misiniz? Tuzunuz kuru tabi oh ne âla! Peki ben? Ben ne yapacağım!?" Tekrardan ağlamaya başlamıştım. Zaten şu sıralar rutin eylemim ağlamak ve daha fazla ağlamaktı. Gözlerimin erimesinden korkuyordum.
Hislerim birbirine geçmiş gibiydi zira artık iyileşmem için gelecek tüm yolları birer birer kapatmışa benziyordum. Abime dünyalar kadar değer verirken ve beni bu hislerden en az hasarla kurtarabilecek kişinin o olduğunu bilirken bu son yaptığım olmuş muydu şimdi yani? Kesinlikle onu hayalkırıklığına uğratmıştım.
"Gideceğiz de sen yokken biz ne diye gideceğiz orası ayrı tabi..." dedi Jeno başımdaki elleri sabit kalırken.
"Gitmezsek Taeyong Hyung da abim de hepimizi kurşuna dizer eminim ki!.. Eh, bizler Hyuck gibi adamın ebesini sikecek laflar edemeyeceğimize göre, el mahkum gideceğiz yavrularım!" Jaemin beni çemkirmeye de yemeğe de doyamamıştı. Renjun onun ayağına tekme attığında gülmeden edememiştim. Çok ilginç alışkanlıklarım vardı cidden... Masanın altında oturmak da neyin nesiydi?
"Gençler... O değil de Taeyong Hyung çok ağlıyordu... Onu ne yapacağız?" Renjun'in söyledikleriyle masanın altından yavaşça çıkıp kuş yuvasına dönen saçlarımı geriye attım. Ardından sandalyelerden birine oturup avucuma aldığım suratımla etrafta gözlerimi gezdirdim. Ağlamaktan beynim büzüşmüş gibi hissediyordum.
"Ben uyumaya gidiyorum. Bu konuyu yemekten sonra halletmem en iyisi olacak belki de... Çünkü şimdi abime anlatsam her şey daha da berbat olacak. Hatta Jaehyun Hyung ile olan ilişkisi bile zedelenebilir. Anlatmazsam da küs kalacağız ama ilişkisi bozulmayacak... En iyisi budur belki de?" Sesim eminsizdi. Sahi bu konuda nasıl kesin bir kanıya varabilirdim ki? Ne yapsam başıma bela alacağımı biliyordum ki, bu durumda en iyisi çenemi kapalı tutmaktı.
"Tamam... Dediği gibi yapsın bence de. Sonuçta Taeyong Hyung'la iki gün konuşmasa ölmez ya hani... Biraz sabret Hyuck. Yemekten sonra hemen anlatacaksın ama tamam mı?" Jaemin sanki bir kapanış konuşması yapar gibi konuştuğunda ayağa kalkıp odama ilerlerken söylendim
"Tamam."
***
"Kendi kendine bu kadar acı verebilen biriyle daha tanışmamıştım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...