Işıkları Söndürmeyeceğiz

2.3K 210 365
                                    

Regular Kafe~

Yorgundum.

Fiziksel yorgunlukla her türlü baş edebilen ben, ruhumdaki bu ağırlığı daha fazla kaldıramıyordum. Sıkılmıştım dinlenilmemekten, bilinmezliğin beraberinde getirdiği hasta düşüncelerden, anlaşılmamaktan ve sevilmemekten...

Tüm bunlara sebep olan şey, içimde günden güne daha da büyüyen aşkımken ve her şeyden yorulmuşken yine de sevmekten yorulmamıştım ben.
Böyle bir aptaldım işte. Onun içinde olmadığı tek bir düş, aklımdan geçmediği tek bir saniye yok gibiydi. Bu halimle nasıl hislerime zincir vuracaktım sanki?
Gökyüzünün gözyaşlarıma eşlik ettiği o gece bile bana iyi hissettirecek tek şey Mark'ın ilk defa gördüğüm ıslak, gece karanlığında dahi parlayan gözleriydi. Onu kenara sıkıştırmam ve bir cevap istemem başta hoşuna gitmediyse de, artık biliyordum ki tüm bunlar onu da yormuştu ve sonunda bir cevap vermiş olmak sırtındaki yükü azaltmış olmalıydı. En azından içimden bir ses "onun hakkında tahminler yürütme!" diye haykırsa bile ben böyle düşünmekte ısrar ediyordum.

Bana kurduğu hiçbir cümle, yüzündeki hiçbir mimik ve gözlerindeki o korku da dahil hiçbir şey hafızamdan silinmeyecekti. Gecelerimi harcadığım adam bana kendini yine benim zorumla da olsa açmış hatta benden zaman istemişti sonuçta değil mi? Bir daha elime geçmeyecek bir fırsattı bu. Ona dair aydınlanan tek bir sayfa...

Onu sevmemin de ötesinde içimi kemiren birçok düşünceyle baş ediyordum o geceden beri. İlk olarak canımı en yakan düşünce Mark Lee'nin dengesiz biri olmasıydı. O sebeptendir ki benden istediği vakti ona vermekte tereddütler ediyor, tam olarak güvenemiyordum. Ancak bunca yoğun duyguya rağmen o gün ve onu takip eden günlerde başımı yastığa koyar koymaz uyuyabilmiş, hatta ilk defa uyandığımda dakikalarca onu düşünmek yerine perdelerimi aralayıp karşı binadaki komşumuzun balkonundaki rengarenk çiçeklere kocaman gülümsemiştim. Sanki uzun zaman sonra renkleri tekrardan görebiliyor gibiydim.

"Gurursuz dedi..." Dedim elimdeki pasta dilimini ağzıma atmadan hemen önce. Dördüncü tabağımı değil de ilk tabağımı yiyormuş gibi iştahlıydım bir yandan da.

"Peki ben ne yaptım bunca zaman? Peşinden koştum, ne kadar ittiyse o kadar fazla sevdim... Elimden gelse hayatımı önüne serecekmişim gibi davrandım-ki zaten bunu yaptım da-sonra yetmezmiş gibi iki kez onunla öpüştüm!" Gözlerim kocaman olmuş, şişmiş yanaklarımla yutamadığım pastaya bir yeni çatal daha ekliyordum konuşurken. Çünkü obur ve mutsuz olmak bunu gerektirirdi.

"Evet Hyuck'cuğum bu haltları yedin ve inanır mısın biz de oradaydık. O nedenle tekrar tekrar söyleyip ağzımıza sıçma evladım olur mu?" Dedi Jaemin saçlarımı alayla okşarken. Önündeki yeşillik ağırlıklı salataya bakmak bile midemi bulandırdığından, daha fazla onun olduğu tarafa bakmadım. Bununla doyabiliyor muydu sahiden?

"O değil de, her ne kadar büyük bir soruna yol açsa da, Jeno'nun yumruğu harika değil miydi? Aylardır hepimizin içinde biriken nefreti yok etti. Resmen terapi gibiydi yahu!" Renjun ellerini çırpıp soğuk limonatasını yudumladığında gözlerimi devirip abartılı tepkisini görmezden geldim. O yumruk bana atılsa ancak bu kadar canımı yakabilirdi sanırım...

"Hiç hoş değildi ama... Ya olay daha da büyüseydi? Bebeğim bana söz verdi, bir daha yapmayacak..." Jaemin emin olmak istercesine Jeno'ya bakıyordu konuşurken. Ondan onaylayan bir baş sallayış aldığında ise masanın üzerinden uzanıp sevgilisinin yanaklarını çekiştirdi.

"Karşımda flörtleşmeniz bitebilir mi hemen? Her an ağlayabilirim bak..." Dudaklarımı büzüp pasta tabağını ileri ittim. Midem bulanıyordu.

Aylar önce Chenle'nun bahsettiği Regular Kafe'ye gelmiştik hep beraber. Doğrusu pazartesi günü evimizde kopan kıyametten sonra oluşan sessizlik-Jaehyun Hyung ve abim cephesi bile sessizdi-hepimizi gerdiği için bir yerlere gidip kafa dağıtmak en çok bizim hakkımızdı diye düşünmüştük. Ne kadar dağıtabilirsek...

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin