Norenminhyuck Dairesi~
Bir şeye olması gerektiğinden fazla bağlanırsanız, kaybetmekten de ölesiye korkardınız. Ancak hep denildiği gibi neye değer verirseniz onunla sınanırdınız. En değerliniz olan şey her neyse hep onun başına bir iş gelirdi ya da onu kaybederdiniz.
Na Jaemin'in, benim benden de aptal olan arkadaşımın, meselesi de tam olarak buydu sanıyordum ki. Yanımda oturmuş elindeki mısır gevreğini izlediği aşk filmine ağlarken yemesinin tek sebebi de buydu. Hala cevap bulamadığı aşkıyla aynı evde ve sınıfta aniden kopmuş bir şekilde vakit geçirmek zorundaydı. Onun yerinde olmak istemezdim sanıyordum ki. Ancak bir yandan da her zaman Jeno'yu görüyor olduğundan şanslıydı.
Bir ay olmuştu tüm anıları geride bırakalı. Ya da bıraktığımı sanalı... Koca bir ay. Havalar soğumaya başlamış, evdeki herkes sırayla grip olmayı başarmıştı. Vücudumdaki yaralar geçmiş, ruhum ise zamanla daha beter bir hale gelmişti. Oysa bedenim iyileşirken ruhum da iyileşir sanıyordum. Olmamıştı.
Mark Lee'yi bir daha görmemiştim. Onu kafede çalıştığım her gün beklemişsem de gelmemişti. Arkadaşları ise sık sık kafeye uğruyordu. Fakat ben öyle ruhsuzdum ki kimseyle uzun süre konuşmuyordum bile.
Mark Lee ruhumdaki değişimin sorumlusuydu. Bu bir ayda kabullendiğim ve hala hazmedemediğim tek şeyin de sorumlusuydu. Ona tamamen kapılmamın... Aşk denilen çukura düşmemin...
Beni eve bıraktığı gece sabaha kadar uyumamış, düşünmüştüm. Elbette bu çokça gözyaşı ve kendime sövmem demekti. O gece tek farkettiğim şey onu sevdiğimdi. Buna hoşlanmak denemezdi. Onu seviyordum... Onu çok seviyordum hatta öyle ki onun hissettiği acıya üzülürken kendi acımı unutabiliyordum.
Artık buna bir hata diyemiyordum. Onu sevmeyi seviyordum ben... Evet, benden nefret ediyordu. Fakat ben kendi hislerime saygı duyuyordum. Kimseyi sevmediğim kadar seviyordum Mark Lee'yi. Ve gün geçtikçe katlanan özlemimle birlikte aşkım da artıyordu. Kendime ondan bir şey beklememem gerektiğini tembihliyordum sıkça.
"Yah niye kapattın!"
Jaemin elindeki tabağı orta sehpaya bırakıp bağırdığında kendime gelmiştim. Daha sonra elindeki kumandayla ikimize göz deviren Jeno'yu farketmemle hala söylenip tabağına mısır gevreği dolduran Jaemin'i dürtmüştüm.
Jeno'yu farkettiğinde tişörtünün kollarını eline kadar çekip sıkıca tutmuştu.
"Niye kapattın ki.."
Sesi az öncekinin tam tersi olarak kısık ve yumuşaktı. Tanrım o dudağını mı büzüyordu?! Şirinlik yapma zamanı mıydı? Na Jaemin'i anlamak öylesine zordu ki...
"Aptal bir film için, için çıkana kadar ağlama diye. Ne gerek var?"
Rahatça koltuğa yayıldı. Jaemin ise fangirl edasıyla kalp fırlayan gözlerini ona dikmiş sessizce duruyordu.
Telefonum çalmaya başladığında bu ortamdan kurtulmak için bir fırsatım olduğundan sevinçle mutfağa kaçmıştım.
Vernon Hyung arıyordu.
"Alo? Hyung selam."
"Selam Hyuckie. Nasılsın?"
"İyiyim. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim... Az önce Woozi Hyung aradı. Onu arayıp bir rezervasyon yapmışlar. Yarın akşam kafede parti verilecekmiş. Hepimiz çalışırsak iyi olurmuş. Anlayacağın yarın akşam Jeno ve sen de geleceksin."
Woozi Hyung, kafenin sahibi, günde sadece bir kere uğrardı kafeye. Onda da ben olmazdım çünkü sabah gelirdi.
"Tamam da... Yah! Benim yarın mesaim bile yoktu.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Ficção Adolescente//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...