Kırıyorsun...

1.4K 187 138
                                    

(Not: Bölümü NCT-White Night ile okumanız tavsiye edilir)
***

Seul, Güney Kore~

Bazen elinizi uzatsanız dokunabileceğiniz kadar yakınınızda olurdu istediğiniz şey ya da kişi. Ancak öyle uzak ve soğuk hissettirirdi ki, yalnızca gözlerinizi kapatıp hayaline tutunmakla yetinirdiniz. Yüksek bir raftaki kavanoza dokunan parmak uçlarınızla onu almaya çalışırken iyice uzaklaştırmak gibiydi bu. Öyle yakın ve hissedilir, öyle uzak ve ulaşılamaz...

Mark Lee benim için hem çok uzak hem de yakın ve hissedilirdi. Onu sevmek ve asla ulaşamamak canımı yakıyor, ruhumun küllerini içime akıttığım gözyaşı denizine savuruyordu. Ancak henüz ona dokunmak için uzanmamıştım bile. Sadece kavanozu iyice geri itmekten korkuyordum.

Değişen ışıklar ve yükselen müzik sesi bile kulaklarımda atmakta olan kalp atışlarımı duymama engel olamıyordu. Sol elimle koltuğun kenarını sıkarken ard arda yutkunup acıyan boğazıma ve dolan gözlerime rağmen bu gece ağlamayacağıma dair kendimi telkin ediyordum. Hiçbir şey istediğim gibi ilerlemiyordu zaten. Gelmemeliydim, diye düşündüm. Kesinlikle gelmemeliydim.

Soldaki tekli koltukta oturan Renjun hala kızla bakışmakta olan Mark'a şokla bakıyordu. Linda denen kızı artık o da görmüştü işte. Başını yavaşça bana çevirdiğinde bozulan ifadem onun da rengini kaçırmıştı. Ağlamam durumunda olayın kontrolü elimizden tamamen uçacaktı çünkü, sanki çok varmış gibi.

"Sen burada ne arıyorsun? Huzur bozmaya geldin yine değil mi?"

Yangyang sert çıkan sesiyle Mark'tan daha öfkeli duruyordu. Bu halini ilk defa gören biri olarak korkmuştum doğrusu.

"Kendinden büyük birine karşı böyle davranmaman gerektiğini halen öğrenememen ne kadar da üzücü... Neyse ki umrumda değilsin Yang. Farkındaysan Mark'la konuştum."

Kendinden oldukça emin biriydi. Bunu sadece dış görünüşünden de anlayabilirdiniz ancak değişen tonlamaları ve yüz ifadesinden dolayı her şey şimdi daha netti. Sessiz bir nefes verip, film sahnesi gibi, sevdiğim adama takıntılı bir kızın ona olan sevgi dolu bakışlarını izlemeye devam edecektim anlaşılan. Onlara karışabilecek bir konumda değildim ne de olsa.

Renjun yanıma gelmek ister gibi gözlerime baktığında kaşlarımı kaldırıp anlayabileceği bir şekilde hayır dedim. Bu kızın radarına girmekten ölesiye korkuyordum ben.

"Eğer saygı duyulacak bir Noona gibi davransan sana böyle davranmazdı Linda. Bana selam vermeden gitsen daha iyi olmaz mıydı? En son sana yeterince açık olduğumu sanıyordum."

Mark Lee bana ilk zamanlarda olduğundan bile daha soğuk duruyordu. Bunun beni mutlu etmesi fazla psikopatça gelebilirdi ama birine benden daha kötü davranmış olmasına sevinmiştim. Ya da bu kişi Linda olduğundandı... Bilemiyordum.

"Hayır, gidemezdim. Sonuçta bir geçmişimiz var Mark. Selam vermekte bir sorun göremiyorum. Ayrıca ne olursa olsun, ben sana bir cevap vermedim daha değil mi?"

Topuklu ayakkabılarının çıkardığı tok ses kalp atışlarıma karışıyordu. Yavaş adımlarla oturduğum iki kişilik koltuğa, yanıma rahatça kuruldu. Bacak bacak üstüne atıp bu rahatlığıyla dudaklarımın aralanmasına sebep oldu. Ağır parfüm kokusunu buradan tüm Kore alabilirdi sanırım. Yüzümü diğer yöne çevirip suratımı buruşturmamak için başka yönde gezdirdim gözlerimi. Aurası fazla ağırdı.
Tek bir kelime etse oturup ağlayacak gibi hissediyordum.

"Gerçekten insanda hayat enerjisi falan bırakmazsın... Hiç utanman yok mu senin? Sana seni istemediğini söyleyen birinin peşinden koşacak kadar aciz misin Noona?"

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin