5, 4, 3, 2, 1...

2K 196 396
                                    

DoTae Dairesi~

Mutluluk gelip geçici bir histi.

Her şeyde olduğu gibi bu histe de sınırlar vardı. Bir süre sonra yok olup gitmesi onu özel kılan şeydi belki de. İnsan nadir bulunan şeylere daha fazla değer verirdi hep, nasıl olsa.

Dudaklarıma asılı tebessüme bu nedenle fazla bağlanmıyordum. O da bir süre sonra yerini hüzne bırakacaktı diye fısıldıyordu iç sesim. Ya da ben fazla negatifliğe alıştığımdan, her şeyin sonunu en baştan planlamaya takmıştım, kim bilecekti.

Aynanın karşısında kendimle olan bakışmam uzarken ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Dakikalardır Mark'ın üzerimdeki izlerine baktığım aynada, ne tuhaftır ki iç dünyamda bıraktığı etkileri de görebiliyordum. Ona öyle rahatça dokunmak, sıcak parmaklarını yaralarımı iyileştirmek istermiş gibi tenimde dolaşırken hissetmek hayalin de ötesindeydi. Ancak sarhoşluğu bırakıp gerçeklere takılınca işin huzursuzluk verici kısmı da ortaya çıkıyordu ne yazık ki. Mark ne yapmaya çalışıyordu? Neyi kime kanıtlıyordu? Bana büyüyü bozamazsın demişti. Öyleyse en başından beri bozmamı neden istiyordu? Fazla dengesizdi.
Kendi kendini böyle bir çıkmaza sokarken beni de yanında sürüklüyordu çünkü anladığım kadarıyla kendine ve bana söylediği yalanlar, bahaneler ona da yetmiyordu artık. Onu ne kadar denesem de anlayamıyordum işte...  Karmaşık olan o muydu yoksa ben mi herşeyi fazla kurcalıyordum, onu da bilmiyordum.

Koridordaki ışık aniden söndüğünde ayaklarım popoma vura vura abimlerin katına gelip nefesimi düzene sokmayı bekleyemeden zili çalmıştım. Üzerindeki ayıcıklı pijamayla kapının azıcık aralanmış kısmından başını uzatıp bakan Doyoung Hyung asık suratıyla neden geldin der gibiydi. En son bir nevi üzerine kusmam sonucu benden nefret ettiğine emin olduğumdan, bu hareketine alınmamıştım.

Yüzsüzün tekisin Hyuckie.

"Hyungie beni içeri almayacak mısın? Bu sefer kusmayacağıma yemin ederim!" Dedim çocuk gibi yerimde tepinirken. Yaptığım aegyo midesini bulandırmış olacak ki, sinirle geri çekilmişti. Bedenimde anlam veremediğim bir enerji baş göstermiş, içim içime sığmıyordu sanki. Boynumda hafif bir sızı halinde kalan izi tişörtümün altından hala hissedebiliyordum ve bu hiç ayrılmamışız gibi hissettiriyordu.

"Gel, baş belası. Bu saatte ne işin var burada? Sabah okulun yok mu hem?" Sorusu üzerine ayakkabılarımı çıkarıp içeri girerken işin bu kısmını çoktan unuttuğumu farkediyordum. Ancak içine düştüğümüz karmaşadan ve kaostan bihaber masum masum soruşu fazla şirindi.

"Kim gelmiş? Hyuck, bir sorun mu var?" Koridorun sonuna geldiğimizde abim odasından koşar adım çıkıp yanımıza gelmişti. Bünyesi iyi haberlere alışık olmadığından, bu tepkisi olabildiğince yerindeydi bence.

"Hayır Hyung, herkes iyi..."Dedim kolumu omzuna atıp salona geçerken. Gözlerimde canlanan mutfağın içler acısı halini görmezden gelmiştim şimdilik. Orayla Jaemin ilgilenecekti ne de olsa. Yani, yapardı değil mi? Yapmalıydı.

"Sen iyi misin asıl Hyung? Bir sorun var belli ki." Dedim gözleri, kapalı televizyon ekranına dalmış abime hitaben. Doyoung Hyung da elindeki kahve kupasıyla mutfaktan gelip karşıdaki tekli koltuğa geçmişti bu sırada.

"Bir sorun yok canım. İyiyim ben." Yüzündeki zoraki tebessümü tanıyordum. Beni üzmemek için gösterdiği çaba sırasında taktığı maskesiydi bu. Bunca yıl sonra hala beni koruması ve üzülmemem için uğraşması onu dünyanın en iyi abisi yapıyordu benim gözümde. Şikayetlenip dursam da, çabalarını görmezden gelecek değildim.

Dağınık saçlarını okşayıp sorarca gözlerine baktığımda titreyen göz bebeklerindeki kırgınlığı görmeme izin vermişti.

"İyi falan değil, Hyuck. Anlatsana Taeyong." Doyoung Hyung karşıdan seslenip araya girmişti hiddetle.

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin