Aşk Bazen De Pişmanlıktır

1.2K 127 162
                                    

İspanya, Madrid~

"Kravatım kayıp!" Seslendim, uyandığımdan beri bilmem kaçıncı defa. Bir yandan da valizin fermuarına sıkışan gömleğini çekiştiren Jeno'yu Renjun'le yaptığı görüntülü aramada kameraya alan Jaemin'in aptallığına gülüyordum. O nedenle de kimse kravatımla ilgili bir yorum yapmamış, belki de ciddiye almamış, vahşi doğada kendi başıma savaşmam gerektiğinin sinyallerini yollamışlardı bir nevi.

Her günün safari gibi zaten Hyuck, alışamadın mı?

Nefes nefese yere döktüğüm kıyafetleri çantanın içine sıkıştırıp yorgunlukla çantanın yanında yere bıraktım bedenimi. Üzerimdeki takım elbise kırışırsa Bayan Na ve abimin neler yapacağını tahmin edebiliyordum oysa. Evde tas kayıp, herkes koridorlarda birbirine çarpıp aceleyle bir aşağı bir yukarı inerken kimseye ikinci bir iş çıkarmamam gerekiyordu sanırım.

Bugün dayak çekiyor canın...

"Hah! Çıktı nihayet. Aigoo ucu resmen yırtıldı kumaşın... Annem görürse öldürür! Neyse pantolonun içine sokacağım bu kısmı." Dedi Jeno da, sanki bu hepimizin umrundaymış gibi. Jaemin ve Renjun'in onunla alay edişine öyle alışmıştı ki, tepki bile vermiyordu zavallı. Kendi kendine konuşması da cabasıydı.

"Hyuck yerden kalk, aptal mısın!? O pantolonu yeni ütüledi Bayan Na! Kalk dedim! Hemen!" Öte yandan abim başına geçirdiği papyonla boğuşuyor, çıkabilecek en gür sesiyle bana söyleniyordu. Damat beyin arkadaşı olmak onu da strese sokmuştu belli ki. Ya da yarın sabah Seul'e dönüp işbaşı yapacağı için her zamankinden daha asabi davranıyordu, karar veremiyordum bir türlü.

Her şey tuhaf bir şekilde, bizim kaos dolu hayatımız için oldukça tuhaftı, sakin ilerliyordu. Yani bizim için sakin denilecek en sakin olan sakinlikten söz ediyordum.

Son iki günde hep bir elden normalde birkaç aya yayılması gereken düğün hazırlıklarını tamamlamış, elimizden geldiğince Esmeralda ve Doyoung Hyung'a iyi hissettirmeyi denemiştik.

Jaemin şeytanlıktan mıdır bilmem buraya geldiğimizden beri belinin acısından bahsetmiyor, söylenmek yerine şaşırtıcı bir şekilde hazırlıklara yardım ediyordu. Jeno'nun ailesi geldiğinden beriyse her zamankinden daha uslu duruyordu.

Akıllı bıdık Jae(!)

Mark'la bu aralar eskisinden daha sık konuşuyor, görüntülü aramalarda harcıyorduk tüm zamanımızı.

İçimde bir yerlerde bu karmaşaya rağmen hala onu sevecek, onu düşünecek ve onunla ilgili en ufak detayları tekrar baştan gözden geçirecek bir deli yatıyordu. Aramıza ne kadar mesafe girerse girsin bedenimde sıcaklığını hissedebilmem için gözlerimi yumup beklemem yetiyordu sanki.

Sanki...

Sanki Mark Lee kaderin görünmez iplerinden biriyle bağlamıştı beni kendine. Bu bir iplikten fazlasıydı; ona kendimden verdiğim parçanın yerine kendinden bana verdiği parçayı yerleştirmişti.

Mark Lee, tüm zamanıma ve gözyaşlarıma değerdi.

"Bütün İspanya halkı bizim burada olduğumuza şahit şuan!.. Ses tonlarınıza ne zaman bir ayar vereceksiniz?" Abimin hemen arkasından odaya dalan Doyoung Hyung kol düğmeleriyle boğuşmayı kesip sesli bir nefes eşliğinde mırıldanmıştı.

"Ay ay ay Damat Bey'e de bakın. Çok şıksın Hyung! Kıpırdama!" Hemen valizimin üzerinde duran kamerayla şok içinde bana bakmasını fırsat bilip birkaç poz çekmiştim bir yandan neşeyle seslenirken. Renjun'un, yanındaki Yangyang ve Zhennan'a zilyonuncu defa ne kadar şanssız olduğundan bahsedişini duyabiliyordum henüz kapanmamış telefondan. Zhennan artık onun konuşmasından şikayetlenmiyor, Yangyang'sa durmadan moral veriyordu. Bu kadar kaprise rağmen hala aşık olduğuna inanamıyordum. Daha doğrusu bu günleri görmeyi hiç beklemiyordum. Ama olasılıksız gördüğümüz birçok şey gibi bu da gerçekti.

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin