Spill The Tea Partisi

1.8K 194 288
                                    

(Bu bölümü Coldplay'den cry cry cry dinleyerek yazdım. Onu dinleyerek okumanızı tavsiye ediyorum.)

***

Hayatım boyunca meraklı biri olduğumu beni tanıyan herkes biliyordu. Merakım yüzünden başıma açılan işleri de...

Ancak o günlerden en iyi hatırlayabildiğim şey birinci sınıfa giderken okul pikniğinde kaybolduğum gündü. Hiç unutmam, arkadaşlarımla oynarken gördüğüm beyaz kanatlı minik kelebeği büyük bir merakla takip etmeye başlamıştım. Merak ediyordum çünkü daha önce böylesini hiç görmemiştim. İşte o merak duygusuyla kelebeğin ardından koşarken düştüğüm çukurda da şimdiki pişmanlığımı yaşıyordum.

Tıpkı Mark'a olan merakım gibiydi o an hissettiklerim de. Daha önce görmediğim bir şeydi ve içimden bir ses ona ulaşmamı söylüyordu. Benim tek yaptığım şey ise kalbim ne derse onu yapmaktı. Sonunda kanayacak avuç içlerim ya da akacak gözyaşlarım kesinlikle umrumda olmuyordu böyle zamanlarda.
Mark haklıydı, merak kesinlikle iyi bir şey değildi.

O gittiğinden beri kaç dakika olduğunu bilmesem de ben sırılsıklam olmuştum, ayrıca üşüyordum da. Arada çakan şimşekler ürkmeme sebep olurken, az önceye kadar bir tane bulut bile gözükmeyen gökyüzü nasıl olmuştu da böyle bir kaosa yol açmıştı aklım almıyordu. Yarı aralık gözlerimi zorlukla açık tutuyordum ve bildiğim tek şey boğazımın şimdiden şiştiğiydi. Nisan yağmurlarından nefret ediyordum.

Hayır sen yağmurları seversin, Hyuck.

Cebimdeki telefona bakıp derin bir iç geçirdim. Gideli yarım saatten fazla oluyordu ve zaman ilerledikçe bulanıklaşan hafızam yüzünden beni burada unuttuğunu kabullenmiştim bile. Belki de geri gelmeyecekti, hem zaten benden kurtulmak istediğini söylememiş miydi? Bu iyi bir fırsat olsa gerekti.
Saçmalamaya başladığımı farkettiğimde aklıma başka şeyler getirmeyi denedim. Üzerimdeki ıslak monta daha sıkı sarılıp sıcak tenini hissettim hayal dünyamda. İsmimi fısıldayışını hapsettiğim odaya girip tekrar tekrar dinledim.

Fakat sonra bedenimi sarsan kolları hissettiğimde kendime gelip aslında hayal olmayan fısıltıları yeni yeni algılamaya başladım. Etrafta birsürü ses duyuluyordu, bu da demekti ki Mark sonunda yardım getirmişti. Birkaç defa öksürüp gözlerimi zorlukla araladım.

"Tanrı aşkına Felix sence şuan bunun sırası mı? Çekil önümden dedim sana!" Mark'ın yaklaşan sesini duyabilmiştim ilk olarak. Yüzüme vuran ışık gözlerimi kör ederken bir yandan da korkuyordum. Tüm bunlar hayal ürünü çıkarsa burada çürümeyi kabullenebilirdim sanırım.

"Hyuck... Beni duyabiliyor musun? Buradayım..." Dizlerinin üzerinde eğilmiş ve dikkatle yüzüme yaklaşmıştı. Önümde duran adamı itip kollarımı tutmuştu kibarca.  Bu hareketleri hiç alışık olduğum şeyler olmadığından dolayı kalbim sanki kilometrelerce koşmuşum gibi hızlı atıyordu.
Etraftaki karmaşa da kulaklarımdaki uğultular da artık duyamayacağım kadar uzaktılar. Gözlerimiz kesiştiğinde hala kendime gelmiş sayılmazdım ancak orada olması dahi iyileşmeme yetmişti. Bedenim ölü gibi hissettirse de ruhum onu gördüğüm an kanatlanıp gitmişe benziyordu. Hafiflemiş hissediyordum...

"Donghyuck..! Bir şey söyle... İyi misin?" İki eliyle yüzümü kavrayıp daha da yaklaştı. Bu sırada içimde daha fazla tutamadığım hıçkırık dudaklarımdan kaçıvermişti. Kocaman gözleriyle bana bakarken aslında onun da telaşlandığını hissedebiliyordum. Sıcak parmakları yüzümde dururken içime akan o sıcak hislerle duygu karmaşam birleştiğinde fazla dağılmıştım.

"Bir yerine bir şey mi oldu? Tanrı aşkına konuş, korkutuyorsun beni. Hiç gitmemem gerekiyordu, sana demiştim!.." Yukarıdan verilen battaniyeyle bedenimi sarmaya başladığında kollarımı ani bir cesaretimle boynuna dolamıştım.

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin