(Dilerseniz James Arthur-Certain Things dinleyerek okuyabilirsiniz.)
[Eğer bölümleri sırasıyla okuyorsanız; son iki bölümün sırası karışık görünüyor. O nedenle eğer "Mutluluk Bir Kelebek" adlı bölümü okumadıysanız ilk onu okumanız sonra ise bunu okumanız gerekiyor.]
***
Lee Malikhanesi~
Aşk insana her duygunun en uçlarını yaşatıyordu. Mutluysanız evren üzerinde sizden daha mutlu biri olamayacağına eminken, üzüldüğünüzde veya kırıldığınızda ise sizden daha fazla acı çeken biri yok gibiydi.
Aşk; kendisi yeterince ağır bir duygu değilmiş gibi diğer her şeyin dengesini de şaşırtıyordu. Öyle ki; bir zamanlar severek içtiğiniz şarabın tadı aşık olduğunuz kişinin dudaklarının tadını bastıramıyor, aksine eski lezzetini yitiriyordu. Yağmurun yağışında bambaşka mânalar arıyor, meltemlere O'nun kokusunu size taşıdığı için minnettar oluyordunuz. Kollarınız hep o tanıdık sıcaklığı arıyor, hiçbir yorgan O'nun kollarının sıcaklığını veremiyormuşçasına üşüyordunuz... Kalbiniz aslında her zaman kan pompalamıyormuş da sadece O'nu görünce ılık sıvıyı iliklerinize kadar yolluyormuş gibi o iç gıcıklayıcı hisle sarmalanıyordunuz. En güzeli de; el ele bir çiçek bahçesinde yürüyormuş gibi hissetmenizdi, O'nun gözlerine her baktığınızda...
Kelebekler artık midenizde olmanın ötesinde tüm evreninizde geziniyor, kanat çırptıkça O'na daha da düşmenize sebep oluyordu ve inanın bana onca kelebeğin kanat çırpışlarına bir süre sonra yetişememekle birlikte, her saniyenizi O'na ve O'nun hatıralarına harcamaya başladığınızı kabul ediyordunuz...Aşk yapmamanız gereken her şeyi, olması gereken buymuş gibi yaptırırdı size. Acı çekiyordunuz, kırılıyordunuz ve evet, daha kötüsü de oluyordu bazen. Fakat o kelebekler kanat çırpmaya devam ettiği sürece siz de boşlukta süzülmeye devam ediyordunuz.
En kötü senaryonun gerçek olması dahilinde ise... Kelebekler yok oluyor, boşlukta süzülen bedeniniz bir et yığınından farksız şekilde zemini boyluyordu. O noktadan sonrası herkes için bambaşka bir serüvendi işte. Dibi görmenin herkes üzerinde başka bir etkisi olmakla beraber, uyandırdığı hisler de farklıydı sonuçta.
Kollarımı doladığım ince bele daha sıkı tutunurken saydığım tüm bu hisleri bir anda yaşıyor olmanın verdiği mayhoşluk vardı üzerimde. Sevmek benim için alışılagelmiş olsa da bu denli yakınımda hatta kollarımda tuttuğum aşkım hala bir yabancıydı.
Dakikalardır tek bir kelime etmeden, öylece karşımızdaki ağaçlık alanı ve gökyüzünde parıldayan yıldızları seyrediyorduk fakat emin olduğum tek bir şey vardıysa, o da ikimizin de düşünce aleminde gezmekten önümüzdeki manzaraya odaklanmadığıydı.
"Ne düşünüyorsun?" Sordum, sesimse fısıltıdan farksızdı. Sanki konuşursam her şeyin büyüsü bozulacakmış gibi geliyordu.
"Söylersem beni deli zannedebilirsin. Yine de bilmek istiyor musun?" Dedi göz göze gelebilmek için başını eğerken.
Tanrı biliyor ya tüm kelebekler aynı anda kanat çırpmaya başlamışlardı.
"Evet, istiyorum. Hayatında görebileceğin en deli insanlardan biriyim ben, Mark. Farkındasın değil mi?" Sorum üzerine dudaklarına kurulan tebessüm benim de yüzüme bulaşmıştı. Elini uzatıp dudak kenarlarımı okşarken konuşmaya başladı.
"Şuan Clair De Lune'yi duyabiliyor gibiyim ve... Bu biraz delice. Kulağımda çınlayan notaları biliyorum. Hatta hangi güne ait olduklarını da... Bu ilk kez oluyor uzun zaman sonra." Dudaklarından çıkan cümlelerle tüylerimin diken diken olduğunu hissetmiştim sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Finally//Beautiful Stranger • markhyuck
Teen Fiction//markhyuck// ... Birkaç kez sertçe yutkunup ilk kez dolan gözlerini gizlemeden gözlerime baktı. Yağan yağmur muydu bütün bedenimi üşüten, yoksa onu bu denli güçsüz görüşüm müydü bilmiyordum. " Değişimden korktuğumu biliyorsun, belki de bu yüzden he...