11. Bölüm - Turnalar

2K 336 198
                                    




Elissa ve Kerem söyledikleri ve hissettikleri boylarını aşmış kadar utanmış vaziyette bir süre birbirinin yüzüne bakamadan karşılıklı oturdu. Kimse ansızın gelen aşk itirafının ardından ilk kelimeyi edip sohbet başlatamıyordu.

Kerem delikanlılığa sığdırabilse ettiği densizliği derhal geri alacaktı ama Elissa korkaklık ettiğini düşünsün de istemiyordu. Ne olacaktı şimdi onu da bilmiyordu? Ne söylenirdi? Nasıl davranılırdı? Birbirlerine hisleri demek karşılıklıydı? Ya hisler, gerçek hayatta neyi ayakta tutmaya yeterdi?

Oysa düşünmek istemiyordu. Aklıyla savaşmaya alışık değildi kalbi. Buna kalkışsa hangisi kazanırdı bilmiyordu. Kızlar hakkında pek bilgisi de tecrübesi de yoktu. Okuldaki arkadaşlarıyla epey samimi vakitler geçirmişti ama ne kimseden hoşlanmış, ne de sevgili olmuştu. Üstelik Elissa okuldaki kız arkadaşlarına hiç benzemiyordu. Nasıl benzesin kız Türk bile değildi. Sahi ya?! Dedi içinden ilk kez farketmiş gibi şaşarak. Şaşırdığına da şaşarak düşündü. Daha geçen yaz başında 10 kelimeden fazla Türkçe bile bilmeyen bir Yunanlı vardı karşısında.

İçinde iki ayrı ses birbiriyle tartıştı,
'-Oğlum sende, sevdaya düşene kadar aklın nerdeydi?!
-Ne aklı Kerem delisi peri gızı akıl mı bıraktı?! Yüzünü görünce tam tepemde bi düğme var sanki oraya basıveriyo, ordan akıl fikir şuur kapanıyo! -Allah hayra çıkarsın emme bu iş zor be oğlum. Olacak sevda var, olmayacak sevda var...'

Elissa'ya hayatının en mutlu anını sorsalar, tereddütsüz o sıcacık Ağustos sabahında, Neyzen Tevfik Caddesi'ne paralel ara sokaktaki Kuytu Kafe'de, beyaz kireç boyalı duvarlarına asılı renk renk plastik saksılarından koyu pembe sakız sardunyalar sarkan o dört duvar arasındaki çivit mavisi ahşap masa ve sandalyelerde Keremle karşılıklı oturdukları anı detaylıca tarif ederdi. Öyle tarif ederdi ki havanın mis gibi kokusunun ciğerlerine dolduğunu, dalga seslerinin adeta eşsiz bir konçerto bestelediğini, ağaçların börtü böcekle kol kola girip dans ettiğini, güneşin tadının dilinde lezzetle dolaştığını, tenine değen havanın anne okşaması gibi huzur verdiğini iddia edebilirdi.

'Sahi ya?' dedi genç kız da içindeki keşiflerle canlanarak. Böylesine can bulduğu, Kerem'in kendisi kadar, sevmek ve sevilmek hissi miydi? Bir insanı annesi kadar ancak, koca yürekli bir aşık sevebilirdi... Keremde bulmak istediği, bulacağına inandığı şey, kalbinde eksik olan sevilme ihtiyacıydı. Gözlerindeki saydam masumiyete bakınca taa yüreğinin içini gördüğü ilk ve tek erkekti.

Kerem nihayet kol saatine bakıp nerdeyse öğlen olduğunu farketti.
"Sen yüzmek istemiyor muydun?"

Elissa derin Rapunzel uykusundan uyandırılmış gibi mahmurca,
"Hı?" dedi.

Kerem ayağa kalktı,
"Hadi kalk diyom Rum Gızı, denize gidelim?"
"Olur. Evet. Gidelim."

Ziya Amcalarına iyi günler dileyip tekrar sokağa çıkıp Bodrumun kalabalığına karıştılar.

"Sen bana hep Rum Gızı diyecek?"

Kerem güldü cevap vermedi. Elissa duraksadı yolun kenarında.

"Daha güzel kelimeler var?"
"Şansını zorlama!"
"Kalâ! Olsun. Nereye?"
"Bizim köye götürüverem mi seni Rum Gızı?"

Elissa'nın gözleri sevinçle parlarken Kerem'in inadına aynı hitap şekline vurgu yapması da komiğine gitmişti. Minibüs durağına gidip Gümüşlük minibüsüne bindiler.

Elissa Gümüşlük sahilindeki kordon boyuna yeni yeni açılan, otantik balık lokantalarının önünden denize bakıp

"Harika burası! Ayde yüzelim!"
"Dur dur daha değil. Ben seni daha güzel bir yere götürüvercem, ileride gel."
"Daha güzeli? Poli kalâ Keremu! *!" (*çok iyi Keremciğim.)

KARŞI KIYI - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin